“Dünya Dönüyor” dediği için, Engizisyon mahkemelerinde yargılanınca sözlerini geri almak zorunda kalır Galileo Galilei(1564-1642)
Mahkeme çıkışında ise, “Ne yapayım, ben dönmüyor desem de, o zaten dönüyor,” der.
Sosyal hayata kazınmış kabulleri değiştirmek zor. Çünkü çoğunluk, doğum-beslenme-üreme-ölüm dairesinin içinden yaşama bakar ve o dairenin dışında neler olduğunu merak etmez. Bu kabuller de hükümdar olanların hâkimiyetini kolaylaştırır. Yani sürü psikolojisi…
Biz sürü olmayalım deyip şöyle bir bakalım etrafımıza, Ergenekon’muş, Ulusalcı’ymış, Demokrat’mış… Kim kimmiş?
Dört ana ırkla başlar insanın yeryüzü macerası. Ari ırkı, Sami ırkı, Sarı ırk, Siyah ırk… Ancak binlerce yıldır dünyanın sosyal düzenini nedense hep Ari-Sami mücadelesi şekillendirmiş. Sarı ırk, suya sabuna fazla dokunmamış, mücadelesini kendi içinde vermiş. Siyah ırk malûm, hiç söz sahibi olamamış. Ama Ariler’le Samîler didişip durmuşlar. Belki de yaşamları boyu hep iç içe olduklarından böyle olmuştur ancak nedenler bir tarafa bırakılırsa sonuçlar hep dünyanın kaderini belirlemiş. Kocaman bir ırk kokteyli haline gelmiş dünyada saf Ari, saf Sami kalmamış olabilir, ancak bunların kültür mirasını taşıyan güçler dünya dengelerini sürekli alt üst etmeye halen devam ediyorlar.
Ariler, kendilerinin dünya dışından gelen üstün ırk, Samilerin ise gen müdahalesiyle insanlığa yükseltilmiş ilkel dünya yerlileri olduğuna inanıyor. Dolayısıyla ilâhi gerçeklerin kendileri tarafından yeryüzü halkına öğretildiğini ancak Samilerin bu öğretileri saptırarak korku ve sindirme temelli yeni bir felsefeyle bugünkü kalıcı sosyal düzeni kurduklarını savunuyor.
Sami kültürünün mirasçısı Amerika… Amerika adı nereden geliyor ona bakalım; Amerigo Vespucci demeyin öyle değil çünkü. Önce bu adın Amerigo Vespucci’ye nasıl yamandığına bir bakalım:
Amerika adının kökeniyle ilgili her şey, Fransa-Almanya sınırındaki bir manastır papazının 1500 lü yılların başında kitap yazma macerasına girişmesiyle yaptığı bir hatanın sonucu bugün bilinen halini aldı. Bu kitap Colomb’un yeni kıtayı keşfinden 15 yıl sonra yazılmıştı. Araştırmaya meraklı Papaz, farklı kaynaklardan La-merica adında büyük bir Batı ülkesi olduğunu öğrenmişti. Yine araştırmaları sonucu Amerigo Vespucci adındaki bir İtalyan kâşifin ilginç hikâyelerini bulmuştu. İşgüzar papaz bu iki hikâyeyi kurgulayıp Amerika adını İtalyan kâşife bağladı. Amerika ile ilgili bu ilk basılı kitap referans oldu ve bir anda Amerigo Vespucci Amerika’nın isim babası oluverdi. Oysa bir süre sonra papaz yaptığı yanlışlığın farkına vardı ve kitabının bu bölümünün hatalı olduğunu açıkladı. Ancak, insanoğlu doğası gereği kendisine mantıklı gelen kabullerden sıyrılamadığından, Amerika adının kökeniyle ilgili gerçekler unutulup gitti.
Şimdi gerçekler:
Cristoph Colomb, Yeni Kıta’yı keşfetmeden yüz elli yıl önce Tapınak Şövalyelerinden bir grubun bu kıtaya ayak bastığını belirli bir zümre dışında kimse bilmez. Tapınak Şövalyeleri kim? O zümrenin, yani Masonlar‘ın bir kolu… Masonluğu basitçe, ‘dini gerçeklerin deforme edilerek toplumsal atalet oluşturulduğuna inanmış, İbraniler’in içinden çıkan bir sosyal yapı,’ olarak tarif etmek mümkün. İzleri İsa’nın kavmi Nasıralılar’ın içinde sürülebilir. Ki onlara Musevî ve Hristiyan fanatikler mesafeli durmuşlardır tarih boyunca. Ellerindeki belgelerin ve inandıkları fikirlerin her iki dini de sarsabileceği şüphesi hiç kaybolmamıştır. İşte, Masonluk felsefesini içinde barındıran bu gizemli kavim Nasıralılar‘ın bir kutsal yıldızları vardı ve Batı’dan yükseldiğine inanılırdı. Adı; La’Merica.
Amerika adının bir kâşiften mi yoksa Ortadoğu kökenli bir felsefeden mi geldiğini anlayabilmek için bırakın tarihi, günümüze bakmak yeterli. Ortadoğu’da büyük Yahudi devleti kurmayı hedefleyen Evangelist düşünce sistemi bile Amerika-Ortadoğu bağının keskin bir kanıtıdır. Ve bu düşünce sisteminin kökeni Nasıralılar’dır. Batı’dan yükselen yıldız La’Merica… Taşlar yerine oturdu mu?
Ortadoğu’da büyük Yahudi devleti kurma hedefine tekrar geleceğiz ama önce Ari Irkı’na bir bakalım.
Almanya’nın 1945 de ki kesin yenilgisiyle dünya üzerindeki aktif rolleri sona ermişti. Büyük bir çoğunluğu o dönemde Güney Amerika’ya göç etti. Kültür miraslarını ise gizli örgütler yapılandırması dâhilinde yaşatmaya devam ediyorlar. İlginçtir; günümüzde kendi kanlarıyla hiç alâkası olmayan Kabil soyundan gelme Güney Amerika yerlilerini Amerika’ya karşı örgütleyerek mücadelelerine devam ediyorlar.
Tarihsel sürece bakıldığında her iki ırkın çok önem verdiği bir bölge var; Anadolu. Anadolu neden önemli? Yahudilerin atası İbrahim Urfalı… Anadolu’nun Evangelistler için neden önemli olduğuyla ilgili daha bir sürü neden bulunabilir ama ata yurtları olduğunu kabul ettikleri Urfa tek başına bile yeterli… Arîler içinse, anayurtları Mu’nun batışından sonra göç ettikleri Hint-İran topraklarını bırakıp Avrupa’ya yayılmaları öncesinde, Anadolu’yu mesken tutmuşlar uzunca bir süre. Bronz Çağı’nı Hititler olarak Anadolu’da kendilerinin başlattığına inanıyorlar. Hatta Güneydeki sıradağlara köklerinin geldiği takımyıldızın adını vermişler; Taurus(Boğa), yani Toros.
Bu durumda her iki ırk arasındaki mücadeleden en fazla etkilenen Anadolu olmuş bilinen tarih boyunca. Ya şimdi? “Farkında değiliz,” demeyin sakın. Her şey göz önünde cereyan ediyor. Amerika kökenli, ya da eğilimli politikacılar bir yanda, Alman Ortodoks kilisesinin para desteği sağladığı malûm örgüt öbür tarafta… Öyle toplu tüfekli bir mücadele değil bu. Satranç tahtası üzerinde akıl oyunları oynanıyor. Tuhaftır, demokratız diyenler Evangelizm’in, Ulusalcıyız diyenler ise İndo-Cermenler’in safında yapıyor hamlelerini.
Dünya var olduğu sürece Anadolu’da bu oyunlar sürecek ve bu topraklara huzur gelmeyecek, öyle görünüyor. Oysa kendi kaderini kendi yazacak kadar köklü ve asil bir geçmişin hayranlık uyandıran mirasını taşıyor Anadolu’m… Biz mi sahip çıkamıyoruz ne?