Aklımızda Moğolistan vardı, Irkutsk piyangodan çıktı. Teşbih değil, öyle oldu gerçekten. Keza İstanbul-UlanBatur bileti bakarken Türk Hava Yolları’nın fiyatı bizi başka seçenekler aramaya yöneltince tam üçte bir fiyata Moskova-Irkutsk-UlanBatur gidiş dönüş bileti bulduk, üstelik Moskova’ya direk Alanya’dan uçabiliyorduk ve Irkutsk, Baykal Gölü’ne çok yakın olduğu için ilave rota olarak ışık gibi parlamış, bizi cezp etmişti. Biletlerimizi aldık. ‘İyi ki,’ dediğimiz bu seçeneğin seyahat piyangosu olma hikâyesi böyle başladı. Oldu da… Ne var ki piyangoların sonu bazen hüsrandır; Irkutsk’dan sonrası tam bir kâbusa döndü ama o bölüm bir sonraki Moğolistan yazısında. Şimdi üç gün süren Rus topraklarındaki çok tuhaf maceramız…

Bu bölüm ‘Rus işi’ denen bir tabirin açılımını ve Rusların farklı davranış biçimlerini geniş açıdan ele alır, eğlenceli bulma ihtimali de vardır, gerilme ihtimali de; karar sizin…

BİR GARİP HAVAYOLU FİRMASI:

Alanya-Gazipaşa Havalimanı’ndan Moskova’ya Rus havayolu şirketi Pobeda ile uçtuk, kabin içine büyük çantaları almıyorlardı, sıkıntı gibi duran bu kısıtlamanın inişte ve binişte sirkülasyonu hızlandırdığını görünce hak verdim. Koridorlar tıkanmadı, itişme kakışma olmadı, arkadan gelene yol verme anonsları duyulmadı. Yaklaşık üç buçuk saat süren yolculukta yiyecek-içecek servisi de yoktu. Ücretli de olsa bu gerekiyordu diye düşünmeden edemedim, Ruslar bunu bildikleri için yanlarına sandviç, poğaça filan almışlar, poğaçanın böyle güzel koktuğunu bilmiyor muşum meğer. İki buçuk saat sonra dayanamadım artık, canımın bir şeyler yemek istiyordu. Yüksek rakımda yiyecek kokusunun virüs gibi yayılarak insanlarda bir şeyler yeme isteği uyandırdığını okumuştum bir yerlerde ama siz bu cümlemi kesin bilgi olarak hafızanıza indirmeyin, internet malum, birisi havaya üflemiş bana da düşmüş olabilir fakat en azından o andaki beden kimyamın tezahürü bu yöndeydi. Başka türlü poğaçanın tereyağlı börek gibi koktuğunu nasıl düşünebilirdim ki! Arka koltuğumda oturan seyahat arkadaşım Murat’a –iki pencere düşkünü arkadaşın mükemmel çözümüdür bu- yanında yiyecek bir şeyler olup olmadığını sordum. En az yarım saattir neden sesinin çıkmadığını merak edip etmediğini sordu o da. Sahi, pencere kenarındaki boşluğu kullanarak önlü arkalı sohbette geçmiş seyahatlerimizden beri epey ustalaşmıştık, boyun tutulması ile sesler yüksek çıktığı için özel hayatımızı iki sıra öndeki ve iki sıra arkadakilerle paylaşma gibi yan etkileri göğüslemek de ayrı bir marifetti tabii. Görgüsüzlük olduğunu düşünüp utandığımız bu anları, nasıl olsa etrafımızda Türk yok deyip çabucak defetmemiz de başka bir marifet… Neyse o ana gelelim yeniden. Genellikle çokca konuşan taraf olan Murat’ın suskunluğunu fark etmemiş olmam tamamen açlıktan olmalıydı. Uyukladığını ve uykusunu kaçırdığımı düşünüp ‘pardon’ filan demeye yeltenmiştim ki meğer o da açlıktan ölmek üzereymiş, çene kasları o yüzden hareketsiz kalmış. Bunları söyleyip bir de terslenmez mi! Açlık huysuzluk yapar, haklıydı, empati yapabiliyordum. Ha isteyene su veriyorlardı bakın, biz de güzel hostesten ikişer bardak su isteyip kaderimize razı geldik. Hele bir inelim havalimanına, et yemeyen ben domuz eti bile yiyebilecek potansiyelim vardı artık.

Bu Pobeda’da vukuat sınırı yoktu, koltuk yatırma mekanizmalarını iptal etmişler, daracık koltuklarda robot gibi kaskatı halde gidiyorduk ki açlığın üzerine dayanılır gibi değildi, basbayağı işkenceydi. Hani uyuyabilsek açlığı filan bir nebze unutacaktık da, ne mümkün… İşin kötü yanı, Moskova’da iki saatlik beklemenin ardından Irkutsk’a yine Pobeda ile devam edecektik ve uçuş süresi bu defa beş saat civarındaydı. Umarım o mesafede farklı hizmet sistemi uygularlar türünden temenniler, mevcut pişmanlıklarla filan vardık Moskova’ya.

Meğer Rus uçağındaki alışık olmadığımız sistem hiçbir şeymiş, asıl Rus işi tuhaflıklar sıraya girmiş bizi bekliyormuş da haberimiz yokmuş.

RUS İŞİ’nin MASTIRINI YAPMAK:

Moskova’nın uluslararası üç sivil havalimanı var, biz Vnokovo’ya indik ve oradan devam edecektik. Uçuşumuz 19.50’de, yol beş saat sürecek, Irkutsk saati de beş saat ileri olduğu için vardığımızda yine saat 19.50 olacaktı; zamanın da böyle bir aritmetiği var işte.

Vnokova orta büyüklükte düzenli ve bakımlı bir havalimanıydı. Yemek faslı, kafe molası derken iki saat geçiverdi ve uçuşumuz yaklaştığı için kapıya gittik. Uçuş saati gelmesine rağmen kapıda yolcuların uçağa alınacağına dair bir hareket göremedik. Kapı numarası mı değişti filan korkusuna düşeceğimiz bir durum da yoktu, bütün yolcular hep birden bekleşiyorduk işte.

20180914_220419
Vkonova Havalimanı

Neyse ki akıl edebildiler de ekranda bir saat rötar olduğu göründü. Neden bu kadar geç düşmüştü ekrana pek aklımız almadı ama rötardı işte; çok uçanlar için kanıksanmış bir durum olduğundan hafif bir dudak bükmeyle geçiştirdik. Hemen peşinden kapı numarası değişti, hoop cümbürcemaat iki kapı ileriye… On beş dakika geçmedi yeniden kapı numarası değişti, üç kapı geriye… On dakika sonra yeniden kapı numarası değişti bu defa te altı kapı geriye… Açık araziye saçılmış şekerlere yönelen karınca sürüleri kabilinden  yüz küsur kişilik insan grubu oradan oraya savruluyorduk, itiraf edeyim başlangıçta epey eğlenceliydi. Dördüncü kapı da olacak mı derken görevliler yerlerini aldı ve her havalimanında olduğu gibi biniş kartı kontrolü yaparak yolcular körüklere alınmaya başlandı. Nihayet dedik hep birden, yani en azından yüz ifadelerimiz öyleydi. Körükler uçağın kapısına götürmedi bizi, aşağıya indirdi, demek ki otobüslerle gidecektik uçağa, olsun sıradışı bir durum değildi. Peş peşe bekleyen iki otobüsün içine balık istifi dolduk, olağan şartlarda otobüslerin hareket etmesi gerekirdi değil mi? Hayır, kapılar açık şekilde iki araç da bekliyordu. Neden bekliyor, niye gitmiyorduk bilmiyordum. Bizse Murat’la işi eğlenceye vurduk, ‘Rus İşi’ diye şakalaşıyorduk, nasıl olsa etrafımız hep Rus ve ne dediğimizi kimse anlamıyordu.

Yarım saatten daha fazla öyle bekledik ve nihayet otobüsler hareket etti, havaalanının bir köşesindeki uçağın yanında durduğumuzda planlanan kalkış vaktinden iki saat geçmişti. Bizim için Irkutsk’a birkaç saat geç varmışız önemli değildi, akşamdı ve sonuçta önceden ayarladığımız otele gidip, yatıp uyuyacaktık, boş vermişliğimizin nedeni buydu. Yoksa bağlantılı uçağımız olsa kum döküyor olurduk haliyle, neyse Rusya’da bağlantılı uçmamak gerektiğini öğrenmiş olduk böylece.

Otobüsün içinde beklerken gördük ki, uçağın bagajı yeni boşaltılıyordu, bir grup görevli de temizlik için merdivenlerden çıkıyordu. Belli ki uçak bir yerden yeni gelmişti daha. Erkenden neden getirildiğimiz muhabbetine daldık biz de. Bir yarım saat daha otobüsün içindeyiz diye gülüştük ama kırk beş dakika sürdü. Gariptir kimsenin sesi çıkmıyordu, Ruslar için kanıksanmış bir durumdu anlaşılan, Türkiye’de olsa kıyamet kopardı.

Hayır, kırk beş dakika sonra uçağa alınmadık, ne oldu biliyor musunuz? Sinir sisteminiz bozulacak ama, geldiğimiz gibi geri döndük. Ne oldu, bitti kimsenin haberi yoktu. Yeniden çıktığımız kapının altındaki boş alana geldik, iki otobüs insanı indirdiler ve hep beraber beklemeye koyulduk. Nihayet beklediğim hareket geldi ve yolculardan bir kaçı bağırıp çağırmaya başladı. Şunu anladım, Rusların sinir sistemlerinin bozulması üç buçuk saatlik rötar+sürünme işkencesinden sonra başlıyormuş, o da hafiften, keza  yüz küsur kişilik gruptan sesi çıkan üç beş yolcuydu onlar da kadındı. Aklıma bütün bu olanların Türkiye’de gerçekleşme ihtimali geldi, küçük çaplı bir dünya savaşı başlardı alimallah.

Böyle yarım saat daha bekledik. Murat’la ikimiz hissiz iki insanımsıdan farksızdık, konuşmuyorduk bile. Artık bu işin eğlenilecek bir tarafı kalmamıştı. Başımıza gelene inanamamaktan, ‘Türkiye’de böyle şeyler olmuyor şükür’e kadar boşalttığımız hislerimizin içinde boğulmakla meşguldük, gıkımız çıkmıyordu.  Bağırış-çağırış çoğalınca nihayet kapıları açtılar ve merdivenlerden terminal binasına geri çıktık. O andaki tek duygumuz ‘Rusların da bir tahammül sınırı varmış demek ki!’ oldu. Herkes ayakta durmaktan perişan, koltuklara attık kendimizi. Ekranlarda Irkutsk uçağı için yeni bir saat; 23.40 belirdi, bekledik, sonra saatler ekrandaki zamanı geçti, ekran yeniden güncellendi 00:00 oldu ama o esnada vakit de zaten 00:00’dı ve kapı filan açılmadı. Artık ekran takip etmekten vazgeçmiştik, kalabalığa göre hareket edecektik, sürü psikolojisi…

00.30’a doğru görevliler geldi ve kapı açıldı, ekranda uçağın kalkış saati olarak halen 00.00 duruyordu. Yeniden iki otobüse doluştuk. Bu defa on beş dakika daha bekledik ve hareket ettik. Artık hiç bir sürprize hazırlıksız değildik hatta yeniden uçağın orada bekleme, sonra geriye dönme gibi olasılıklar kabulümüz haline gelmişti. Öyle ya, bize ait olmayanın savaşını mı verecektik, ne yapacaktık kabullenmekten başka. Neyse bu defa şaşırdık, uçağın yanına gelir gelmez otobüsün kapıları açıldı ve bir otobüslük yolcu ön merdivenlerden, bir otobüslük yolcuysa arka merdivenlerden hücuma geçti. İki karşı akın uçağın ortasında karşılaştı ve… Hep bir acayiplik beklentisi içindesiniz değil mi, korkmayın bu defa bir şey olmadı, el bagajı yerleştirme sorunu olmadığından herkes kolayca yerine yerleşti.

Anladınız işte, bir garip uçuş işletmeciliği…  Rusya’da işler böyle ilerliyorsa gidip Pegasus’un Onur’un tekerlerini öpmek lazım. Bizim uçuşumuz Pobeda’ylaydı, diğer Rus şirketleri de öyle mi bilmiyordum ama bu Pobeda, Alanya-Moskova uçuşunda olduğu gibi Moskova-Irkutsk uçuşunda da ikramda bulunmadı, koltuklar yine yatmadı ve biz uçak için aldığımız sandviçleri 5 saate yakın havalimanı işkencesi esnasında tükettiğimizden yine poğaça kokularıyla savaşarak Irkutsk’a indik. Irkutsk’a indiğimiz için değil Pobeda’dan kurtulduğumuz için seviniyorduk artık….

Irkutsk’a indik her şey bitti mi?

20180915_041629
Havadan Irkutsk ve Angara Nehri

DOLARIN KÂĞIT PARÇASINDAN FARKSIZ OLDUĞU ÜLKE

Ertesi sabah uyandığımızda alışık olduğumuz üzere ilk işimiz otel resepsiyonunda dolar bozdurma girişimimiz oldu. Yok, bozmuyorlardı. Şaşırdık, Irkutsk’un en güzide tesislerinden Angara Otel döviz bozmuyordu, öğrendik ki, Irkutsk’da döviz bozdurmak mümkün değildi, çünkü Rusya’nın her tarafında olduğu gibi bu bölgesinde de dolar murdar bir paraydı. Biz cebimizde dolarlarla kalakalmıştık. Tamam, kredi ve banka kartlarıyla da idare edilebilirdi fakat nakit para kullanmamız gerekecek taksi, seyyar satıcı, bakkal, vs. ne yapacaktık. Resepsiyondaki görevli kız bizi bir bankaya yönlendirdi, cumartesi olduğu için bir tek o şube açıkmış. Otelin önündeki taksiye binip adresi verdik. Şube trafiğe kapalı bir alışveriş caddesinde, şoföre beklemesini, para bozdurup geleceğimizi söyledik. Mecburen böyle çünkü taksi parası ödeyecek Rublemiz yoktu, dolar teklif ettik, taksici gazete kâğıdı teklif etmişiz gibi bir ifadeyle reddetti. Cadde epey uzun, şube de en uçtaydı. Gel gör ki resepsiyondaki kız yanlış bilgi vermişti çünkü şube kapalıydı. Geri döndük, taksi bekliyordu, parayı bozduramadığımızı söyledik, taksici hık mık etti ve ani bir hareketle aracını çalıştırıp şaşkın bakışlarımız eşliğinde bastı gaza gitti. Aklımda kalan son bakışında öfke vardı galiba, ya da sabah sabah piyangodan mı çıktı bunlar isyanı… Ne olursa olsun, müşterinin kabak gibi bırakılıp gidildiği nerede görülmüş! Bu Ruslar tuhaf bir millet mi biz mi tuhaf olanına denk geldik? Bize bu soruları unutturacak dolar konusu vardı asıl ve hemencecik ona odaklandık, bir yol olmalıydı! Cadde kenarında büyük bir ayakkabı mağazası gördük belki bize yardımcı olurlar düşüncesiyle girdik ve döviz bozduramadığımızı, bize yardımcı olmalarını rica ettik. Ettik de İngilizcesi sıfır olan mağaza görevlileri pek bir şey anlamadı. Hatta birisi dolar verip ayakkabı almak istediğimizi zannederek dehşet içinde başını sağa sola salladı. Artık karşımıza Rus şeytanı çıksa, yüzüne dolar tutup başımızdan savacağız , ne dolarmış! Orada müşteri olan gençten birisi İngilizce biliyormuş, yanımıza yaklaştı ve bize dolar karşılığında ruble verebileceğini söyledi. Birkaç saatlik Pobeda yolculuğunun bitmesiyle eş değer bir mutluluk dalgası geçti üzerimizden.  Gerçi çocuk 100 dolara 680 ruble vereceğine 500 ruble verdi, yani ayak üstü çarptı geçti bizi, uyanık.

20180915_041602
Irkutsk’ın biraz dışı

Bir problem yeni problemler doğurur mu, doğuruyormuş! Bu defa Irkutsk’un merkezinde taksi bulamadık. Hayır, öyle kıyıda köşede olsak anlayacağız da İstanbul’un Bağdat Caddesi neyse olduğumuz yer de oydu. Bir tek ticari taksi geçmiyordu caddeden. Şehri tanımıyorduk, otele nasıl geri dönebileceğimiz yönünde hiçbir fikrimiz yoktu. Birisine sorduk, bekleyin geçer türünden bir laf etti. Bekledik… Evet, tam yarım saat sonra bir taksi göründü. Bu ‘Rus işi’ işlerin artık bizi eğlendirmediğini tam tersi gerdiğini hissetmeye başlamıştık.

Otele döndüğümüzde aklımız taksicideydi. Baktık yine aynı yerinde bekliyordu, bu iyi ve rahatlatıcı geldi bize, üzerimizdeki yükten kurtulacaktık. Gittik parasını verdik. Taksici işaret diliyle kartınız yok mu sizin neden dolar bozduracağız diye yırtınıyorsunuz türünden alaycı birkaç hareket çekti. Aklımız o anda başımıza geldi, öyle ya! İçimizden, bunu baştan söyleseydin  türünden bir öfke dalgası geçse de sesimizi çıkarmadık, daha fazla rezil olup durmanın âlemi yoktu. En yakın bankamatiğe koşup banka kartımızı sokunca istediğimiz kadar ruble çekebileceğimizi anladık. Hayır o değil de, yaşam tarzı seyahat olan bizlerin bunu düşünmeme nedeni neydi? Galiba dolar bozdurma konusunda hiçbir ülkede sorun yaşamadığımız için banka kartıyla o ülkenin parasını bankamatikten çekme ihtiyacı doğmamış olmasındandı. Ya kart kullanmıştık ya da dolar bozdurmuştuk. Tecrübe hanemize bunu da kattık, neymiş, Rusya’da dolar geçmiyormuş

20180915_123251
Irkutsk merkezi

SİBİRYA’da SADECE SOĞUTAN HAVALANDIRMA TERTİBATI:

Yeni bir ‘Rus işi’ garabetle de o gece tanıştım. Eylül ayıydı, biraz üşümüştüm. Odada havalandırma tertibatı vardı biraz kurcaladım ama ne yaparsam yapayım sadece soğuk üflüyordu. Yazılar Rusça olduğu için anlayamamıştım. Resepsiyonu aradım, havalandırma sisteminin sıcak ayarı olmadığını ama odaya elektrikli soba gönderebileceklerini söylediler. Şaşkınlıktan bir kere daha dilimi yutacaktım. Bakın hatırlatayım, Sibirya’dayız, yılın on ayı soğuk, otelimiz bölgenin en lükslerinden Angara ve sistem sadece soğutuyor… İlk geldiğimiz gece aşırı yorgunluktan uyuyakaldığımdan soğuğa sıcağa dikkat etmemiştim ama bu akşam yeni idrakler ve ters köşeler vaktiymiş meğer. Ertesi sabah kahvaltıda Murat’la buluştuğumuzda havalandırmasının ısıtıcı kısmının bozuk olduğunu, çok üşüdüğünü ve odasını değiştireceğini söyledi. Ben elektrikli sobayla sorunsuz bir gece geçirmiştim, keyfim yerindeydi bastım kahkahayı… Tabii gerçekleri öğrenince Murat kahkaha yerine başka türlü sesler çıkardı.

20180915_070713
Angara Otel

BAYKAL GÖLÜ’ne DOĞRU:

O gün 70 km. batıdaki Baykal Gölü’ne gitmeye karar verdik ve otelin önünde duran taksilerden birisiyle anlaştık, öğle saatinden itibaren beş saat bizim emrimizde olacaktı ve karşılığında elli dolara denk gelen bir ücret ödeyecektik. Taksiye binince direksiyonun sağda olduğunu gördük. Oysa bir gün önce Irkutsk’u dolaşırken bindiğimiz taksilerin direksiyonu soldaydı ve zaten trafik soldan akıyordu. Şoför tek kelime dahi İngilizce bilmeyen yaşlıca bir adamdı, haliyle bunun sebebini soramadık. Cadde boyu giderken diğer araçlara dikkat ettik gerçekten bazıları sağdan direksiyonluydu bazılarıysa soldan… Yeni bir ‘Rus işi’ daha kaldıracak durumda değildik, yorum dahi yapmadan sineye çektik. Sonradan aynı durumun Moğolistan’da da geçerli olduğunu görecektik…

Baykal11-1
Baykal Gölü’nden manzaralar
20180916_080217_1537094223476
Baykal Gölü yürüyüşü

Baykal Gölü’ne giden yol Sibirya ormanları arasında uzanan tek şeritli düzgün bir asfalttı. Angara Nehri boyunca yol aldığımız için manzaramız da güzeldi. Yalnızca şoförün aralıklarla votka şişesini ağzına dikiyor olmasından biraz rahatsız olduk. Her ne kadar düz sayılacak bir arazide yol alıyor olsak da ara ara nehrin kenarındaki yolculuğumuz saframızı ağzımıza getirmedi değil. Sonra bu Rusların votkaya alışık olduğunu su içmek gibi algıladıklarını filan düşünüp dert etmekten vazgeçtik. İnsan yaratılırken hayatı kolaylaştırmak için çabuk inanmalarını sağlayacak bir hormon mu ilave edilmişti bedenlerine acaba?

20180917_025243
Irkutsk Kent Merkezi

LSTVYANKA PAZARI ve OMUL BALIĞI

Angara Nehri, Baykal Gölünden çıkıp Yenisey Irmağına karışan tek akarsuymuş. Angara Nehri Ters Akıyor, yani. Bölgedeki diğer üç yüz küsur akarsu Baykal’a akıyormuş. Geldiğimiz Listvyanka adlı kasabada Angara Nehri’nin Baykal’dan çıktığı yerdeydi. Güzel ve güneşli bir gün olduğu için etraf kalabalıktı. Anladığım kadarıyla Listvyanka bölgenin sayfiyesi, dağlık tepelik bir yerdi. Merkezde büyükçe bir pazar yeri vardı fakat bildiklerimizden biraz farklı bir Pazar olduğunu söyleyeyim. Bir iki bölgesel ürün satan dükkân haricinde tamamı temizlenmiş çiğ ve pişmiş balık satan tezgâhlardan ibaretti.  İnsanlar balığını alıp pazarın bir kenarındaki kapalı mekândaki masalara oturup yiyordu. Sadece Baykal Gölü’ne has ‘omul balığı’ nın ününü daha önceden duymuştum. Pazarda da ağırlıkla omul balığı satılıyor olsa da diğer göl balıklarından da bulmak mümkündü. Biz de kömür dumanında tütsülenerek pişirilmiş (bu balığın pişirilme yöntemi bu) balığımızı alıp pazarın kapatılmış bölümündeki masalara oturduk. İçeride salata, ekmek, tatlı, içecek vs. satılıyordu. Bunlardan almak için satış reyonunda sıraya girdiğimizde Murat’la konuşmalarımızı duyan görevli (bilmiyorum, belki de işletmeci) kendisinin de Türk olduğunu söyleyip ilgi gösterdi, en taze olduğunu söylediği ürünlerden verdi bize. Türk derken, bölge Türklerinden olduğunu belirteyim, şive farklı olsa da anlaşabiliyorduk. Daha önce de Irkutsk sokaklarında dolaşırken Murat’la Türkçe konuştuğumuz için bizimle selamlaşan hatır soran Türkler görmüştük; bölge Türkleri bize çok yakın bir Türkçe konuşuyor, belirteyim. Sonra bir kenardaki hediyelikçiden lokum, kuruyemiş, fındık fıstıkla karıştırılmış meyve ezmeleri, yöresel başka ürünler bakarken oranın sahibi de bölge Türk çıktı. Bu arada lokum dedim de, Rusya’da lokum üretiliyor fakat bizimkiler gibi değil, kabaca bir ifadeyle daha kötü.

20180916_090853
Listvyanka Balık Pazarı

Omul balığı gerçekten çok lezzetliydi. Ortalama bir lüfer büyüklüğünde olmasına rağmen ikişer tane yedikten sonra birer tane daha gidip aldık. Merak ettiğimizden birer tane de ‘yağ balığı’ dedikleri küçük bir cinsten daha almıştık onu sevmedik, margarin çiğniyor gibi bir duyguydu, yemedik zaten.

Karnımızı doyurduktan sonra Baykal Gölü boyunca yürüyüş yaptık, göle bakan yamaçlarda çam ağaçları vardı, düzlükte ise kavaklar. Ayrıca bir başka ağaç türü de epey fazlaydı etrafta, upuzun benekli beyaz gövdeleriyle dikkatimizi çekmişti, huş ağacıymış.

20180916_100040_1537108582622
Lstvayanka Sahili (Baykal Gölü)

Listvyanka ve Baykal Gölü çevresinde güzel birkaç saat geçirdikten sonra Irkutsk’a geri döndük. Son akşamımızdı ve ertesi sabah Moğolistan uçağımız vardı ama bu bölüme geçmeden Irkutsk hakkında biraz bilgi vereyim:

IRKUTSK BİLGİLERİ:

Irkutsk altı yüz bin nüfuslu kocaman bir kent, ortasından geçen Angara Nehri kenti ikiye ayırmış. Nehir boyunca yürüyüş yolları, parklar mevcut. Irkutsk merkezi eski/tarihi yapılarla dolu. Bu yüzden dükkânlar genellikle kalın duvarların arkasında, öyle kocaman vitrinler yok. Bununla birlikte iki büyük alışveriş merkezi gezdik, mutlaka başka da vardır fakat gezdiklerimizin içinde ‘Shopping Mall Modny Kvartal’ eski Irkutsk mimarisinden faydalanmış tasarımıyla bu güne kadar gördüğüm en güzel alışveriş merkeziydi. (Adres: 3 Iyulya St. 25, Irkutsk) Girişindeki heykel (alttaki resimde var) Irkutsk’un simgesi olan Irkutsk Canavarı imiş.

Irkutsk111-1
Shopping Mall Modny Kvartal

Irkutsk’tan ne alınır’ kısmına gelirsek; kesilip dondurulmuş hayvan kafaları(kurt-tilki-ayı) aslında hoş değil, ben üzülerek baktım fakat işçiliğin temiz olduğunu ve canlıymış kadar gerçek göründüklerini kabul etmeliyim. Büyükçe bir kurt yahut ayı kafası on-on beş bin TL. civarındaydı. Dükkânlarda bolca çam ve diğer bölge ağaçlarından elde edilen şişelerdeki sıvılar dikkatimi çekti,  bunlar değişik hastalıklar için üretilmiş şuruplarmış, grip ve anjin için olanından aldım, yoğun bir yağ fakat hastalığa olan etkisini henüz bilmiyorum. Bir de her yerde bolca çam fıstığı (dolmalarda kullanılan) vardı, kiloluk paketini 50 TL. ye tekabül eden bir fiyata aldım, ne var ki Türkiye’ye döndüğümde o esnada Güneydoğu gezisine çıkmış olan eşim Mardin’den aynı ürünü kilosunu 30 tl. ye almış. Aklıma Güney Amerika seyahatimdeyken bir arkadaşımın verdiği puro siparişi geldi, Brezilya Sao Paulo Havalimanından 45 dolara aldığım puronun aynısını İstanbul Atatürk’te 37 dolara görünce hayıflanmıştım, bu iş de o gibi oldu. Irkutsk’da hem marketlerde hem de hediyelikçilerde bolca çikolata bulmak da mümkün fakat niyet etmemek gerek çünkü kötü. Evet bunu üstüne bastıra bastıra söylemeliyim, gerçekten sırf çikolata değil, Rusya genelinde bütün yiyecek-içecek ürünleri lezzetsiz, sebebini anlamam mümkün değil ama öyle. Örnek vereyim, annem ve oğlum peynir sever, hâlihazırda Sibirya’dayız madem, soğuk iklimlerin süt ürünleri lezzetlidir malum, onlara peynir çeşitlerinden götüreyim dedim ve Irkutsk’un büyük marketlerinden birisinden pek çok çeşit peynir aldım. Ne oldu dersiniz, ikisi de birer kere denedikten sonra bir daha yüzüne bile bakmadılar, o denli…

20180916_104547_1537093943918
Olduğumuz yer Baykal Gölü, arkamızda Angara Nehri’nin çıktığı yer.

Unutmadan, Irkutsk’un dondurması meşhurmuş. Sibirya’da dondurma ne iş, demeyin ben hayatımın en lezzetli dondurmasını Şili Antarktikası’nda yemiştim, bir daha öylesi denk gelmedi. Listvyanka’da yol kenarında satılan dondurmadan almıştık, bildiğin soğuk kremaydı ve ben beğenmemiştim. Sonradan Murat Irkutsk’ta bensiz bir dışarıya çıkışında dondurma yemiş, lezzetini anlata anlata bitirememişti. Bana kısmet olmadı ama Murat beğendiyse iyidir.

20180915_045240
Hediyelik hayvan başları

MOĞOLİSTAN’a UÇAMAMAK:

Ve Irkutsk’daki üçüncü günümüzün öğlen saatlerinde Moğolistan’ın başkenti Ulan Batur’a uçacaktık ama uçağı kaçırdık ve keşke bununla yetinseydik; daha beter ne olabilir ki demeyin, yeni ‘Rus işi’ muameleler kapımızdaymış meğer. Aslında hata bendeydi, bilet organizasyonu yapan ben olduğum için Murat’ın defalarca sormasına rağmen bilete bakmayıp hafızası ne kadar kuvvetli bir adam olduğumu ispatlarcasına ‘şu satte’ uçacağız deyip durmuştum. Uçuş ‘şu saatte’ dediğim vakitten bir saat daha evvel olunca Irkutsk Uluslararası Havalimanına geldiğimizde uçağın kalkışına yirmi dakika kalmış, haliyle kapılar kapanmıştı. Normal şartlarda ne olur? Görevli der ki, ‘maalesef yapabileceğimiz bir şey yok, uçak kalkışa hazır, siz bu uçuşu kaçırdınız, başınızın çaresine bakın,’ filan… Hayır, öyle olmadı, kadın üzgün ve ilgiliydi, bir şeyler yapabilecekmiş gibi davranıyordu, ikimizi havalimanı içindeki bir ofise yönlendirdiğinde Murat, “Bak bu kadın cevval, uçağı bekletecek ve bizi aldıracak,” deyince ne yalan söyleyeyim ben de aynı fikirdeydim. Gittiğimiz ofisteki bayanı da en az bizim kadar telaşlanmış görünce umudumuz iyice arttı. Bu arada belirteyim, havalimanında uçuşlarla ilgili bölümler dışında her yerde Kril Alfabesi olan Rusça yazılar olduğu için hangi serviste olduğumuzu anlamamız mümkün değildi. Tek kelime dahi İngilizce konuşamadığımız kadın kanatsız bir melek gibi davranıyordu, sağa sola telefon açmaya başladı, hararetli konuşmalar yaptı. Tabi bu esnada uçağın kalkış saati geçmişti, normal şartlarda gökyüzünde kuş olmuş ilerliyor olması gerekirdi fakat karşımızdaki melek öyle bir çırpınıyor ki, uçağı bizim için beklettikleri inancı dünyanın yuvarlak olduğu inancı kadar sağlamdı.  Neler olup bittiğini bilmediğimiz bir sürenin sonunda havalimanının yan tarafındaki bir başka binaya yönlendirildiğimizde uçuş saatinden yarım saat geçmişti ve bizim için dünyanın yuvarlak olması soru işaretine dönüşmekteydi hızla. Dünyanın neresinde iki sıradan yolcu için yarım saat uçak bekletilir? Tabii umudumuzun bitmemesini sağlayan bir ‘Rus işi’ kavramı hep capcanlıydı. Moskova’da yüz küsur yolcuyu dört saat boyunca oradan oraya götürüp getiren sistem iki yolcu için koca bir uçağı neden bekletmesin! Evet, görevli bizim işimizi halletmişti ve o yüzden bir başka ofise yönlendirmişti, oradan da uçağa gidecektik; dünya yuvarlak tabii, kuşku mu duyulur bundan. Elimizde valizler, cebimizde ümitler koşar adımlarla mavi renkli tarihi binaya daldık.

20180917_044824
Irkutsk Uluslararası Havalimanı

 

Orada da önce bir bayan ilgilendi bizimle. O da bir yerlere telefon açtı, sonra bir kadın daha geldi. Sonra bir başka kadın girdi devreye, o da bir yerlere telefon açtı. Hiç biri İngilizce konuşamadığı için ne olup bittiğini hâlâ anlamış değildik ama bir uçağın bakanı bile bu kadar beklemeyeceğini düşünüp umutları azaltıyorduk o esnada. Tavrından mertebesinin daha yüksek olduğunu düşündüğümüz yeni bir bayan devreye girdi. Bu esnada sağa sola onlarca telefon açılmıştı zaten, ilaveten pasaportlarımız alındı, bir yerlere fakslandı. Bir uçak sıradan iki yolcu için bir saat beklemez ki, peki bu koşuşturmaca, tantana neydi, belki bir sonraki uçağa yeni bir bilet ayarlıyorlardı!  Yaklaşık kırk beş dakika süren büyük savaş elimize tutuşturdukları bir not kâğıdıyla sona erdi; havayolu firması Aero Mongolia’nın Irkuts’daki adresiydi. Kadınların hiç birinde anlaşabileceğimiz İngilizce yok demiştik ve biz sadece yorum yapabiliyorduk, havayolu firmasının adresine yönlendirdiklerine göre yeni bir bilet ayarlamışlardı; vardığımız sonuç buydu. Bindik bir taksiye gittik ofise… Neyse ki görevli İngilizce biliyordu. Bize önümüzdeki iki gün boyunca Ulan Batur’a uçuş olmadığını dolayısıyla yardımcı olmayacağını söyledi. Eğer istersek iki gün sonrası için yeni bilet satın alabilirdik. Bu yanıt umurumuzda değildi aslında, sadece bu kadınların bir saat boyunca ne yaptığını merak ediyorduk. Sağa sola o telefonlar neden açılmıştı, pasaportlarımız neden bir yerlere fakslanmıştı? Bu sorumuzun yanıtını hiç bir zaman öğrenemeyeceğimizin farkındaydık.

20180915_074216 - Kopya
Irkutsk Merkezi.

Bu hırpalayıcı ‘Rus işi’ eziyet nedeniyle uçak kaçırma gafleti aklımızın bir parça gerisinde kaldı. Yeni bir sorun dank etti kafamıza, dört günlük Moğolistan seyahatimizden sonra tekrar İrkutsk’a dönecek ve Moskova’ya, oradan da Türkiye’ya uçacaktık, sıralı gidiş-dönüş bilet almıştık çünkü.

Tabi o esnada sıralı biletin birisini kaçırınca diğerlerinin yanacağını bilmediğimiz gibi dört gün ayırdığımız Moğolistan’a nasıl gidip dönebileceğimizin telaşına düşmüştük. İki gün boyunca başka uçuş yoktu, öğrendik otobüs de gitmiyormuş, tren varmış, yolculuk yirmi dört saat sürüyormuş, onun da kalkış saatini kaçırmışız (sabahmış). Bu yirmi dört saat mesafenin uzunluğundan değil, sınır kapısında bagaj kontrolleri yapıldığı için sekiz ile on saat bekleme süresinden kaynaklanıyormuş, ek bilgi olarak ekleyeyim.

Ne yaptık derseniz!

Moğolistan’a gitmeyi başardık ama nasıl ve ne şekilde sorusu bir sonraki Moğolistan yazımda…