Zecharia Sitchin, Tiwanaku için, “Hiçbir yere gideceği yokken süslenip püslenmiş gibidir,” der. Ben de diyorum ki, “Süslenin püslenin ve Mezopotamya’nın mahsun gelini Tiwanaku’yu ziyaret gidin…” Neden bunu söylediğimi yazının bütünün okuduktan sonra anlayacaksınız.

Copacabana’dan Tiwanaku’ya doğru yola çıkıncaya kadar görmeden ölmekten korktuğum toprakların kokusu burnuma gelmeye başlamıştı. Aslında Copacabana kuş uçuşu Tiwanaku’ya çok yakın fakat arada Titicaca Gölü ile Peru toprakları olunca kulağı tersten tutup başkent La Paz tarafından dolanmak gerekiyor. Sakıncası yok, benim için İnka enerjisi her yerde ve buram buram hissediyorum.

20150503_091353
Copacabana’dan Lapaz’agiderke Titicaca Gölü
IMG_7004
Tiquina Boğazı

Copacabana’nın sırtını dayadığı çok yüksek olmayan Manco Kapac Dağı eteklerinden Titicaca Gölü manzarası eşliğinde önce Doğu istikamete gidiyoruz. Titicaca Gölü’nün Bolivya’ya doğru yaptığı epey büyük bir körfez var ve bu körfez, en dar yeri 85 metre olan bir boğazla ayrılmış.  Tiquina Boğazı burası. İki yakası Tiquina Kasabası olan bu boğazı salla geçiyoruz ve Kuzey’e kıvrılıyoruz. Dağlar tepeler bitti, artık dümdüz bir plato. Sağ tarafta Titicaca Gölü’nün dingin mavisi… Yaklaşık yarım saat süren bir yolculuğun ardından göl de bitiyor sarı platoyla başbaşa kalıyoruz… La Paz’a girmeden kenar mahallelerinden bu kez Batı’ya kıvrılıyoruz. Kenar mahalleler ilginç, şaşırtıcı hatta şok edici… Ne tarafa bakacağını bilemediğimiz görüntüler. Kolonlu ve tuğlalı 2-3 katlı apartmanımsı evler,  vızır vızır 3 tekerlekli moto-taksiler, yerel kıyafetli ve melon şapkalı kadınlar, esmer birbirine benzeyen siyah takım elbiseli erkekler… Puno ve Copacabana’dan farklı ne var demeyin,  Uzaydan güneş sistemine giren bir varlık için dünyanın gitgide büyümesi ve ayrıntıların an be an daha belirginleşmesi gibi bir şey…   Puno etnikti, Copacabana daha etnikti ama La Paz’ın kenar mahalleri artık zirve…

IMG_7062
La Paz’ın kenar mahallerinde okul çıkışı

La Paz ‘barrio’ larından (barrio=kenar mahalle/varoş) Tiwanaku 45 dakika sürüyor. Bu antik kasaba La Paz-Peru karayolunun Peru’ya yakın bir bölgesinde yer alıyor… Titicaca Gölü’ne 15 km. Çok eskiden gölün Tiwanaku’ya kadar çıktığı ve kasabanın o zaman göl kıyısında olduğunu söylüyor tarihçiler. Ki mantıklı… And Dağları platolarında tepelerin arasından bir kanal gibi göle uzanan düzlüğün ortalarında kurulmuş. Şüphesiz bu doğal kanal bir zamanlar Titicaca’nın kollarından birisiydi, görünce mantık bunu kabul ediyor. Küçük ve eski kasabanın etrafındaki kalıntılar da zaten eskiden nasıl önemli bir kent olduğunun ispatı.

Akapana’nın üzerinden Tiwanaku Kasabası.

Görkemli tarih geçmişini ayrı tutmak kaydıyla benim Tiwanaku’yla asıl gönül bağım AKAPANA adındaki bir kalıntıyla ilgili. Akapana, kasabanın hemen güneyinde bir tepenin altında saklanmış muazzam büyüklükte bir ‘zigurat’ yani kesik piramit… Üzeri toprakla kaplanıp tepe haline getirilmemiş olsa günümüzde ayakta kalan tek zigurat özelliği taşıyacak fakat sebebi meçhul, hatta özellikle mi kaplanmış yoksa doğal sonuç mu bilinmez bir şekilde gizlenmiş. Üzerindeki toprak yer yer kazılarak taş duvarlara ulaşılmış olsa da devam ettirilmemiş. Ben Akapana’yı ‘Ata Mezarlığı’ adlı romanımın kurgusuna dahil ederek bölgenin tufandan sonraki efsanelerini konu edinmiştim. Gönül bağım buradan… Üstelik Akapana etrafında gelişen olayları ve Tiwanaku’yu upuzun bir roman boyu işlerken bu topraklara henüz ayak basmamıştım.

Yol arkadaşım Murat Satı’yla Tiwanaku girişinde…

İşte Tiwanaku’ya böyle bir tomar ön bilgiyle yahut hafızayla, ne derseniz artık, öyle geldim. Akapana düşündüğüm gibiydi, çarşafın içine gizlenmiş kadın gibi… Tepesine çıkıp dolaşmaktan ve kazı yapılan yerlerdeki blok taşlara dokunmaktan başka yapılabilecek bir şey yok. Bir de Tiwanaku düzlüğü üzerinde suni de olsa tepe oluşturduğu için seyir terası kabilinden çevreyi kuşbakışı izleyebiliyoruz. Böyle önemli bir yapının gizlenmeye devam etmesinin arkasında ne tür sebepler olabileceğini bilmiyorum fakat muhtemelen küresel otoriteye kapılarını açmayan nadir ülkelerden olan Bolivya Hükümeti’nin tasarrufu olduğunu düşünüyorum.

20150503_121443
Altında devasa bir zigurat olan Akapana

Akapa’nın hemen yanındaki ‘Kalasasaya’ adında Unesco Dünya Mirası’nın en önemli kalıntılarından birisi mevcut. 120×130 metre ebadında, kesme taş duvarla çevrilmiş bir höyük burası. Duvarlardaki insan başı şeklinde oyulmuş taşlar ilginç… İçeride pek çok taş heykel var. Fakat en önemli köşesi, kuzey kenarın ortasında yer alan ve ‘Güneş Kapısı’ olarak adlandırılan 3×4 m. ebadında yekpare taş kemer. Kemerin alın kısmı İnkaların kutsal tanrıları Viracocha’ya adanmış gizemli bir yazıtla kaplı. Bu oyma şeklindeki yazıların astronomik özellik taşıdığına inanılsa da henüz gerçek anlamda deşifresi yapılamamış.

Güneş Kapısı…

Kalasasaya’dan kasabaya doğru yürüdüğümüzde karşılıklı iki müze çıkıyor karşımıza. Seramik Müzesi (Museo Ceramico)  ve Site Müzesi (Museo del Sitio)… Zaten her taraf Açıkhava müzesi… Biz yine de daha büyük olan del Sitio’ya giriyoruz. Daha önce Peru’da örneklerinden bolca gördüğümüz insan ve bazı insanımsı varlıkların kuru kafaları var. Ayrıca yörede eski zamanlarda kullanılmış ilkel aletler sergileniyor. Müzelere ve kafataslarına Peru’da doyduğumuz için öylesine bir göz atıp çıkıyoruz.

20150503_135113
Tiwanaku Kilisesi

Kasabanın kuzeyinde ‘Puma Punku’ adında yüzlerce taş bloğun ve heykelin dağınık bir şekilde bulunduğu eski bir tapınak kalıntısı da görülecek başlıca noktalardan. Eski kasabanın Puma Punku ile Kalasasaya arasında olduğu düşünülüyormuş çünkü bu alanda çok fazla kalıntı var. Şimdiki Tiwanaku 1km. daha doğuda…

Kalasasaya…

Tiwanaku küçük bir kasaba.  Bütün Latin Amerika yerleşimlerinde olduğu gibi merkezde Plaza de Armas ile koloniyel dönem kilisesi mevcut. Meydanın sağına soluna serpiştirilmiş heykeller, meydanı çevreleyen üç basamaklı taş kaldırımların üzerinde tezgâh açmış elişi ürünler satan yerel giysili kadınlar, tarihi eser kalıntılarından alınmış taşlardan yapılma duvarlar, hepsi doğal bir zaman makinası olarak göze çarpıyor, ilgi duymakla hüzün duymak arasında bir sürü etki veriyor. Kasabadaki en görkemli yapı olan kilise ise etraftaki antik kalıntıların taşlarından yapıldığı için insanda biraz kargaşa yarattığını söylemek mümkün.  Kim bilir kaç antik yapının ruhunu taşıyor!

IMG_7132
Kalasasaya duvarları ve yerli kadınlar…

Gelelim şimdi girişte yazdığım ‘Mezopotamya’nın mahsun gelini Tiwanaku’ tabirine… Gerçekten burada olan her şeyin Mezopatamya ile bir bağlantısı var. Bunu ben söylemiyorum, ünlü Sümerolog Zecharia Sitchin iddia ediyor, ben de katılıyorum. Bir kere zigurat bir Sümer tapınağı… Tiwanaku’nun Baştanrısı Viracocha, tıpkı Hitit Tanrısı Teşup yahut Babil Tanrısı Adad gibi elinde yaba/ çatal şimşek/ şamdan gibi adlar verilmiş bir simge tutuyor. Bu simgenin Peru-Paracas’ta denize bakan tepenin birisinin yamacına işlendiğini önceki yazılarımdan hatırlayın. Hititlerdeki pek çok motifin aynısı bu bölgenin yerlileri olan Aymara ve Quechualar’da da var. Dünyada tarla sürme tekniği denen yazı sitilini yeryüzü halkları içinde bir buradaki yerliler kullanmış bir de Anadolu’nun en eski halkı olan Kassiteler…  Ve en önemli iddia Sitchin’den; Mezopotamya’da bronz çağını başlatan bakır ve kalay madenleri buradan taşınmış… Nasıl ve neden demeyin, dünyanın geçmişindeki sırları resmi tarih içerisinde bulamazsınız fakat bu bölgede dolaşırken ikide bir karşılaşıp durduğunuz insanımsı varlıkların kafatasları, geçmişin tanrılarının bir şekilde dünyadaki mesafeleri teknolojileriyle kısalttığını düşündürüyor. Hele bir de Nasca yakınlarındaki dağların tepelerin  tıraşlanarak yapılmış pistleri görünce inançlarınızı ve tarih bilginizi yeniden gözden geçirme zamanı geldiğini anlıyorsunuz.

IMG_7188
Tiwanaku Meydanı

Tiwanaku 4000 rakımda. Dolayısıyla oksijen az. Epey dolaştığımız için yorgunuz ki bu oksijen azlığında hızlı hareket etmemiz imkânsız zaten. Aslında burada bir iki gün kalınmalı ve yavaş yavaş dolaşıp sindirilmeli. Biz La Paz’a gideceğiz o yüzden 2-3 saat ayırdığımız Tiwanaku’ya doymadan ayrılıyoruz. Bu sürenin yetmediğini söylemeliyim, kesinlikle daha sonra bir kere daha Tiwanaku’ya gelmeli ve en az bir gece kalmalı diye düşünerek veda ediyorum. Bu kadim havayla ve binlerce yıllık medeniyetlerin ruhuyla başka türlü bütünleşemem.

Güney Amerika ülkelerine gidecekler aşağıdaki linkten bu yazımı okuyabilir, işe yarayacak pek çok bilgi toparladım:

https://mehmetmollaosmanoglu.com/2016/04/28/guney-amerika-rehberi/

20150503_120659
Akapana’nın üzerinde, arkada Kalasasaya…