Adalet sistemi ne kadar adil? Yasalar giyotin gibi indiriliyor mu kafalara, yoksa vicdanla erdemle akışkan hale getirilebiliyor mu? Ceza verilirken ödüllenen her zaman mağdur mu oluyor yoksa bazen mağdur da giyotin gibi inen yasaların altında tuz-buz mu oluyor? Hangi masum hayatlar sönüyor, hangi uyanıklar yasaların handikaplarından faydalanıp menfaatleniyor?

Şimdi kısacık bir hikâye, gerçek bir hikâye…

Yaşadığı kentte tanınan, sevilen dürüst iyi bir insandı… Kentte pek çok projeye imza atmıştı, ilişki içerisinde olduğu müteahhitler ve belediye çalışanlarının sevdiği güvendiği yirmi beş yıllık İnşaat Mühendisi olan bir adamdı. Yirmi beş yıl içerisinde, yanında çalışan yeni mezun pek çok mimar ve mühendise piyasa tecrübesi kazandırarak hayata atılmalarını sağlamıştı. Ona ‘üstad’ sıfatını layık görmüş pek çok insan vardı.

Bir gün hiç ummadığı bir biçimde ‘evrakta sahtecilik’ suçlamasıyla savcının önünde buluverdi kendisini. Sonra mahkemeler…

Ne olmuştu?

Adı geçen İnşaat Mühendisi bundan birkaç yıl önce yeni mezun bir Genç Mimar alır yanına. Genç Mimar bir başka şehirden çalışmak için Akdeniz kentine gelmiştir, saygılı efendi bir delikanlı gibi görünmektedir. Üç yıl boyunca birlikte çalışırlar pek çok projeye imza atarlar… Genç Mimar evlenmek için Karadeniz’deki memleketine geri döner.  Buraya kadar her şey olağan cereyan etmiştir. Tam burada bir inşaat prosedüründen bahsetmem gerekecek. Mimar ve Mühendis ortak hazırladıkları projenin yapım ruhsatını aldıktan sonra bir de inşaatın tamamlamasıyla iskân ruhsatına imza atarlar. Mimar ve mühendisin işverenle ilişkisi böylece biter. Yani, kalan hesaplar varsa görülür,  helalleşilir ve yeni bir projede buluşmak üzere o projenin işi biter.  İnşaatla ilgili tek bir işlem daha kalmıştır daire sahipleri elektrik ve su bağlatabilmek için her bir bağımsız bölüm için ‘kullanım izni’ alması gerekmektedir. İşte bu noktada bu belgeye mimarın imza atması gerekir (Aslında kanunen böyle bir zorunluluk yok, belediyelerin işgüzarlığından başka bir şey değil. Zira yönetmelikler gereği Yapı Denetim Firması’nın iş bitiminin onaylanmasıyla yapı iskana hak kazanmış sayılır.  Mimarların usulsüz para koparmalarını sağlayan bir tuzak bu.)

İşte, Karadeniz’deki memleketine taşınacak olan Genç Mimar, yapması gerektiği gibi imzası bulunan bütün binaların iskân ruhsatlarına imza atar, hesaplarını görür ve gider. Genç Mimar’ın sorumlu olduğu proje sayısı dokuzdur, her yapıda pek çok daire bulunduğundan ‘kullanım izni‘ alması gereken daire sayısı yüzün üzerindedir ve daire sahiplerinin ne zaman kullanım izni almak isteyeceği (satın alınma tarihi, oturma tarihi değişeceğinden) belli değildir. Bu aşamada aralıklarla daire sahipleri ilgili belediyelere müracaat ederek kullanacakları dairelere elektrik-su bağlatma talebinde bulunur, bu müracaatlar Genç Mimar’a haber verilir ve o da örneğin ayda bir kere gelerek birikmiş bu ‘kullanım izni‘ belgelerine imza atar gider. Bu nokta da pek çok belediyenin hatta İl Özel İdare Kurulu’nun bu tür belgelerde mimar izni gerekmediği için mimar imzası istemediğini hatırlatalım. Yazıya konu olan işgüzar belediye, bir yığın bürokratik unsuru gerekli diye dayattığından özellikle yabancıların bol miktarda daire aldığı kentte ‘kullanım izni‘ birikmelerine ve hatta kötü niyetli mimarların imza karşılığı özellikle yabancılardan etik olmayan paralar almalarına vesile olmaktadır. (Hadi adını da verelim-Alanya Belediyesi) Asıl konumuza dönecek olursak, işin aslı ilişkileri sağlayan yazımıza konu olan İnşaat Mühendisi olan adamdır, ana sorumlu da odur çünkü Genç Mimar’ı yanında çalıştırmıştır ve hem iş aldığı müteahhitlere hem de daire sahiplerine karşı sorumluk taşımaktadır. Biriken evraklar yüzünden başı ağrır bu yüzden. Müteahhitler ve daire alanların sitemleri mimarın uzakta olması sebebiyle ‘kullanım izni‘ gecikmeleridir.

Bu bıktırıcı ilişkiler rutin devam ederken İnşaat Mühendisi olan adamın ofisine yaşlı yabancı bir kadın gelir. Hollandalı olduğunu ve sadece dairesini teslim almak için iki günlüğüne Türkiye’ye geldiğini anlatır. İnşaat Mühendisi olan adam, Genç Mimar’ın uzakta olduğunu ancak ayda bir kere gelerek kullanma izinlerine imza attığını söyler. Kadın ağlamaya başlar, Türkiye’den daire aldığı için pişman olduğunu, parasını peşin ödemesine rağmen bürokratik işlemlerden dolayı zaten tapusunu iki yıl sonra alabildiğini, üzüntüden sağlığını yitirdiğini anlatır.  Üstelik daire satın aldığı müteahhit de söz verdiği gibi teslim etmemiştir daireyi ve kadının niyeti oturma iznini alıp bir an önce Türkiye’yi terk etmekten başka bir şey değildir. O kadar bıkmıştır ki muhtemelen daireyi de satacaktır.

İnşaat Mühendisi olan adam kadının durumuna üzülür. Genç Mimar’a telefon açar ve durumu anlatır, kadının belgesine imza atacağını söyler. Genç Mimar onaylar ve İnşaat Mühendisi olan adam belgedeki mimarın onay bölümüne kendi imzasını atar, bunu da ilgili belediye de sorumlu memurun gözü önünde yapar. Belediye için bu doğaldır çünkü sonuçta kamusal maddi, manevi bir sonuç doğurmayacak bir belgeye (üstelik yasal olarak iskan belgesine mimarın-mühendisin imza atıp atmayacağı bile muallaktadır çünkü bu görev yapı denetim firmalarınındır) yapının Fenni Mesulü, mimarın yerine kendi imzasını atmaktadır. Sonuçta Hollandalı kadın ilk defa Türkiye’de bir işi kolayca halletmenin mutluluğuyla evrakını alır ve memleketine döner.

Buraya kadar her şey olması gerektiği gibi ve insanca değil mi?

Evet, dediğinizden eminim. Ama bundan sonrası ne yazık ki insanca değil.

Aradan beş altı ay geçer, İnşaat Mühendisi olan adama savcılıktan ifade vermesi için kâğıt gelir. İnşaat Mühendisi olan adam nefes bile almadan kalp çarpıntıları arasında adliyeye koşar. Suçlandığı konuyu öğrenince bir müddet kendine gelemez. Genç Mimar, yerine imza atıldığı gerekçesiyle savcılığa suç duyurusunda bulunmuştur. İnşaat Mühendisi olan adam bir çırpıda olanları anlatır savcıya, savcı anlayışlı ve kibardır ama o kadar… Sonuçta görevini yapacak ve konuyu mahkemeye taşıyacaktır.

Savcılıktan çıkar çıkmaz, Genç Mimarı arar ve öfkeyle neden bunu yaptığını sorar. O da iskan başına alması gereken bir para olduğunu bundan sonraki imzalar da dahil olmak üzere on beş bin lira alıp vekalet verebileceğini söyler. Yoksa sorunlar devam edecek ve İnşaat mühendisi müşterileriyle karşı karşıya kalmaya devam edecektir. Bu yüzden koyar cebine parayı ve Karadeniz kentine gider ve on beş bin Lira’yı öder, Noterden bundan sonraki imzalar için muvaffakatname alır,  bir de şikâyetinden vazgeçtiğine dair belge…

İlk mahkeme günü geldiğinde İnşaat Mühendisi olan adam avukat tutma gereği bile hissetmez. Elindeki belgeler kapı gibi sağlamdır, üstelik sonucu menfaat suçu oluşturacak bir eylemde bulunmadığından içi rahattır, nitekim mahkeme heyetine kendini savunur. Mahkeme müşteki Genç Mimar’ın ifadesi alınmak üzere gün atar.

Genç Mimar memleketinde alınan ifadesinde şikâyetçi olmadığını yineler.

Dava düşmüştür! diyemeyeceğim ne yazık. Mahkeme, resmi belgede sahtecilikten İnşaat Mühendisi olan adama 1 yıl sekiz ay hapis cezası verir. Öncesinde sabıkası olmadığından cezayı erteler.

Düşünelim şimdi: İnşaat Mühendisi olan adam gerçek anlamda tuzağa düşürülmüş, on beş bin lirası alınmıştır. Davaya konu olan belgedeki imza, İnşaat Mühendisi olan adamın bizzat kendi imzasıdır bir başkasının imzasını taklit etmemiştir. Üstelik inşaatın Fenni Mesulü’de İnşaat Mühendisi olan adamdır ve  bir depremde yahut oluşabilecek göçme/yıkılma gibi felaketlerde ilk sorumlu tutulanlar daima yapının inşaat mühendisleridir. Davaya konu belge, hiçbir zaman maddi getiri yahut menfaat sağlanabilecek bir şey değildir ve yalnızca yaşlı bir mağdur yabancının işi görülmek istenmiştir.

Son iki şey söyleyeceğim.

1-İnşaat Mühendisi olan adamın bu imzayı neden ve hangi şartlarda attığını algılayamayan, mesleki sorumluluklardan bihaber olan hatta İnşaat Mühendisi olan adamın o tarihteki Genç Mimar’la olan telefon diyaloglarının tespit edilmesini talep etmesine rağmen es geçebilen bir adalet sistemi, yasaları giyotin gibi incecik boyna indirmiş, vicdanla erdem göz ardı edilmiş aslında mağdur olan sanık konumundaki kişi, ikinci kere mağdur ve mahkûm edilmiştir.

2- Belediyeler her bir dairenin iskanına mimar imzası isteyerek bir sürü vatandaşı mağdur etmektedir. Çoğu defa inşaatın tamamlanıp satın alanlara teslimine kadar geçen sürede mimarın o kenti, hatta ülkeyi terk etmiş olabileceğinin hesabını yapmamaktadır.Hatta Örneğin Van’da çalışan bir mimar Antalya’da proje yapabilir, kanuni engel yoktur. Çünkü mimar ve mühendis projeyi hazırlamakla yükümlüdür, ilgili belediyede onaylatır ve görevi biter. İnşaatın bundan sonraki yapımı ve tamamlanması Yapı Denetim Firmasının kontrolünde devam eder. Yani bu demektir ki, yapının mimarla mühendisle bir alakası kalmamıştır. Nitekim bulunduğum yerde ki belediyelerden 2 tanesi mimar imzası istemiyor, Yapı Denetim Firmasının onayını yeterli buluyor ki doğrusu da budur.

3- Ve son olarak, o İnşaat Mühendisi adam benim.

Not: Bu eklemeyi bu yazıyı paylaştıktan 4 yıl sonra yapıyorum. Benim durumumda olan çok insan varmış meğer, eşi dostu, ‘benim yerime atıver’ dediği için ‘sahteci’ durumuna düşen insanları rahatlatacak yargıtay içtihadları linki veriyorum: Kaynak: http://www.hukukihaber.net/zarar-verme-kasti-olmaksizin-baskasinin-imzasini-taklit-etmek-veya-yerine-imza-atmak-makale,4533.html

Ayrıca linkini verdiğim sitede hukukçu gözüyle tavsiyeler de var, ben sadece içtihatları buraya aldım.

ZARAR VERME KASTI OLMAKSIZIN BAŞKASININ İMZASINI TAKLİT ETMEK
VEYA YERİNE İMZA ATMAK

1. Karar YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ E. 2011/1061 K. 2013/1594 T. 05.02.2013
“…Dairemizin benzer birçok kararında vurgulandığı üzere: belgelerde sahtecilik suçlarında kast, zarar vermek bilinci ve iradesi
olarak kabul edilmelidir. Mağdurun önceden verdiği rıza üzerine onun imzasını taklit ederek kullanan failde mağdura zarar vermek
bilinci bulunmayacağından kastın varlığı ileri sürülemez. Ancak doğal olarak, rıza üzerine başkasının imzasını taklit eden failin,
mağdura herhangi bir zarar vermeyeceği kanısı ile hareket ettiği sabit olmalıdır. Mağdurun rızasının kastı ortadan kaldırabilmesi için
fiilin işlenmesinden önce açıklanması zorunludur. Mağdurun rızası açık olabileceği gibi zımni de olabilir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; sanığın aşamalarda değişmeyen biçimde suça konu senetleri müştekinin
bilgisi ve önceden verdiği rızası dâhilinde kendisinin düzenleyip imzaladığını savunması, tanık Emriye’nin yeminli beyanının
savunmayı doğrulaması ve mahkemenin oluşa ilişkin kabulünün de bu yönde olduğunun anlaşılması karşısında, sanığın zarar verme
bilinciyle hareket ettiği yönünde mahkûmiyetine yeter delil bulunmadığından manevi unsuru oluşmayan suçtan beraatine karar
verilmesine…“
2. Karar YARGITAY 11.CEZA DAİRESİ E.2006/6061 K. 2009/2292 T.11.3.2009
“Belgelerde sahtecilik suçlarında kast, zarar vermek bilinci ve iradesi olarak kabul edilmektedir. Mağdurun önceden verdiği rıza
üzerine onun imzasını taklit ederek belge düzenlenmesinde, durumu bilen mağdura zarar vermek bilinci bulunmayacağından kastın
varlığı ileri sürülemez. Ancak doğal olarak, rıza üzerine başkasının imzasını taklit eden failin, mağdura her hangi bir zarar
vermeyeceği kanısı ile hareket ettiği sabit olmalıdır. Ancak mağdurun rızasının, fiilin işlenmesinden önce açıklanması zorunludur.
Mağdurun rızası açık olabileceği gibi zımni de olabilir. Özellikle iki kişi arasındaki ilişkiler, böyle bir rızanın varlığını ciddi olarak
kabule elverişli olduğu takdirde, bu rızaya dayanarak başkasının imzasını atan kimsede suç kastının varlığı kabul olunamaz.
Yargıtay’ın duraksamasız uygulamaları da bu yöndedir.
Bu genel açıklamalardan sonra olaya bakıldığında; sanığın, şikayetçi Halil’in oğlu olup şirketin işlerini yürütmesi için babasından
vekaletname aldığını, babasının suça konu işlemden de haberdar olduğunu savunması, sanığa Bigadiç Noterliği’nde düzenlenmiş
18.08.1999 gün ve 4675 yev. No.lu vekaletname ile her türlü işlem için genel vekaletname verdiği anlaşılan şikayetçinin, suça konu
senetlere bağlı olarak yapılan genel kredi sözleşmesinden doğan borçların ödenmemesi üzerine kendisi ve şirket hakkında yapılan
icra takipleri sonucu hukuk mahkemelerinde açılan itirazın iptali davalarında borcu kabullendiğinin anlaşılması karşısında,
sahtekarlık kastı bulunmadığı anlaşılan sanığın beraati yerine yazılı şekilde hüküm kurulması,
Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten
dolayı, BOZULMASINA, 11.03.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.“
3. Karar YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ E. 2007/8425 K. 2008/617 T. 6.2.2008
“Belgelerde sahtekarlık suçlarında kast, zarar vermek bilinci ve iradesi olarak kabul edilmektedir. Mağdurun önceden verdiği rıza
üzerine onun imzasını taklit ederek kullanan sanığın mağdura zarar vermek bilinci bulunmayacağından kastın varlığı ileri sürülemez.
Ancak doğal olarak, rıza üzerine başkasının imzasını taklit eden failin, mağdura her hangi bir zarar vermeyeceği kanısı ile hareket
ettiği sabit olmalıdır. Mağdurun rızasının ortadan kaldırabilmesi için fiilin işlenmesinden önce açıklanması zorunludur.
Mağdurun rızası açık olabileceği gibi zımni de olabilir. Özellikle iki kişi arasındaki ilişkiler, böyle bir rızanın varlığını ciddi olarak
kabule elverişli olduğu takdirde, bu rızaya dayanarak başkasının imzasını atan kimsede suç kastının varlığı kabul olunamaz.
Yargıtay’ın duraksamasız uygulamaları da bu yöndedi..
Bu genel açıklamalardan sonra olaya bakıldığında; P TelekominikasyonElekt. San.Tic. Ltd. şirketinin suç tarihinde yetkilisi olan
Cumhur İ’ın yanında çalışıp onun sözlü talimatıyla imzaladığı çekler olduğunu savunması, şirket yetkilisi Cumhur İ’ın, karşılıksız çek
düzenlemek suçundan açılan davayı görüp beraatine karar veren İ 6. Asliye Ceza Mahkemesinde verdiği “yetkili benim ancak başka
şirket çalışanı bu çekleri keşide etmiş olabilir”şeklindeki ifadesi karşısında şirket yetkilisi Cumhur İ’ın celbiyle sanığa çek keşide
etmesi konusunda talimatı olup olmadığı varsa suça konu çeklerin bu talimat çerçevesinde keşide edilip edilmediğinin
sorulması,sanıkmüdafii tarafından 21.11.2001 tarihli dilekçesinde bu konuyla ilgili bilgileri olduğunu belirttiği tanıkların da
dinlenmesi, ayrıca dolandırıcılık suçuyla ilgili olarak ta suça konu çeklerin arka tarafında cirosu bulunan Murat D da dinlenerek
gerek sanığın şirketiyle gerekse katılan şirketle ticari ilişkileri ve suça konu çekleri kimden, niçin alındığının ve ödememe sebebinin
sorulması, bu çeklerle ilgili takibin yapıldığı İzmir 2. İcra Müdürlüğünün 2001/4954 sayılı dosyasının celp edilerek incelenmesi
sonucuna göre hukuki durumun tayin ve takdiri gerekirken eksik incelemeye dayanarak yazılı şekilde hüküm kurulması,..
Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı
BOZULMASINA, 06.02.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.“
4. Karar YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ E. 2014/10188 K.2014/12046 T. 18.6.2014
“Ayrıntısı Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30.3.1992 gün ve 80/98 Sayılı kararında da belirtildiği üzere, belgede sahtecilik
suçlarında önceden verilen rıza üzerine borçlu yerine onun imzasının atılmasında zarar verme bilinç ve iradesi ile hareket
edilmediğinden suç kastından söz edilemeyeceği, rızanın açık veya zımni olabileceği cihetle; sanığın aşamalarda A… Madencilik Ltd.
Şti’nin gayrı resmi ortağı olduğunu, şirketin yetkilisi H. G. tarafından çek keşide etme hususunda yetkilendirildiği ve bu yetkiye
istinaden çekler keşide ettiği, suça konu çeki de bu yetkiye dayanarak imzalayıp ciro ederek katılana verdiği; sanık müdafiinin
duruşmada, sanığın yetkilendirildiğine dair belge ibraz ederek, birçok çeke aynı imzanın atıldığı, açılan davalardan beraat kararı
verildiğini savunması karşısında; bu savunmanın doğruluğu ve gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek biçimde belirlenmesi bakımından,
çek keşidecisi olan A… Madencilik Ltd. Şti. yetkilisi H. G. dinlenerek, sanığa dosyaya ibraz edilen 22.2.2004 tarihli yetkilendirme
belgesi ile çek düzenleme hususunda bir yetki verilip verilmediği, sanık tarafından daha önce bu şekilde imzalanıp ödenen çekler
olup olmadığı, ilgili bankadan araştırılıp bu konuda gerektiğinde çek/çeklerin verildiği kişiler de tanık olarak dinlenerek sonucuna
göre hukuki durumunun takdir ve tayini yerine eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması…
Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı
BOZULMASINA, 18.06.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.“
5. Karar YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ E. 2014/13038 K. 2014/14736 T. 11.9.2014
“Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 30.3.1992 gün ve 8098
Sayılı kararında ayrıntılı biçimde açıklandığı üzere; belgede sahtecilik
suçlarında mağdurun rızası hukuka uygunluk nedeni sayılamaz ise de failin, belgede sahtekarlıkta bulunmak kastına etki yaptığı,
belgede sahtecilik suçlarında kastın, zarar vermek bilinç ve iradesi olduğu cihetle, sanığın, kardeşi S.G.’in bilgi ve talimatı dahilinde
suça konu çeki imzaladığını, katılanın bu durumu bildiğini savunması, karşılıksız çek keşide etmek suçundan açılan davada da suça
konu çeki kendisinin imzaladığını kabul etmesi karşısında; gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi ve suç kastının
tespiti bakımından; S.G.’in adresi titizlikle araştırılıp ifadesine başvurularak sanığın kendisi adına daha önce çek/senet imzalayıp
imzalamadığı, yerine çek keşide ettiğine dair bilgisi bulunup bulunmadığı ve daha önce bu şekilde keşide edilen çekler varsa ödeme
yapılıp yapılmadığı hususları sorularak sanığın sahtecilik kastı ile hareket edip etmediği kesin olarak belirlendikten sonra sonucuna
göre hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi…
Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı,
BOZULMASINA, 11.09.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.“