Akıllı telefonla mesaj yazmak gibidir hayatımız, ‘Melis başardı’ yazdığını zannederken ‘Melis kaşardı’ olarak gider mesela karşı tarafa…
Pazartesiler olmasaydı Cumartesiler bu kadar keyifli olmazdı. Sevin şimdi Pazartesi’yi…
Yeryüzündeki her faaliyet gökyüzünün idrak edemediğimiz bir bölümünde işlenip kayda alınır. İşte o KAYITÇILAR amel defterlerini işlerken bazen bilerek veya bilmeyerek müdahalede bulunup insanın o andaki şartlarını ani biçimde değiştiriverir fakat insan bunu anlamaz. Hani suya düşen böceği alıp bir yaprağın üzerine bırakırsın, ya da tam tersi öfkelenirsin üzerine basar öldürürsün, öyle bir durum… Şans ya da şansızlık senin idrakinin ötesinden yapılan müdahalelerden başka bir şey değildir. (A.Urumgalatlı’nın Amel Defteri)
‘Ölüseviciyiz’ toptan… Birisi ölünce anlayabiliyoruz kıymetini.
Baltalar varken ağaçlar her zaman ayakta ölmüyor…
Ezilmişlik duygusu, eğitimsizlik ve galeyan. Bu ‘üçü birarada’ çoğaldıysa düşünmek, sorgulamak ve korkmak lazım. Vebali de siyasetçilerindir.
Düş kuruyoruz, düşünmüyoruz, bütün problem bu.
Yeryüzü cehenneminde yaşarken başka bir cehennemden korkmak… Hayat böyle bir şey işte.
Ortadoğulu, bir batılıya, “Siz bizi sömürdüğünüz için bu haldeyiz,” demiş… Batılı, “Hayır siz bu halde olduğunuz için sömürülüyorsunuz” diye cevap vermiş…
Güzel günler biriktirmiştik kötü günlerde kullanalım diye, uzun sürdü bitti.
An gelir bir bardak çay meftun eder, an gelir bir kazan aş merhum eder.
Yasalarla değil eğitimle sağlanan bir düzene layıktır insanoğlu fakat bunu başarmış çok az ülke var.
“Kaderleri kim yazar Ariston?” “Kaderleri bilmem ama kısmetleri bizzat insanoğlu kendi yazar Abdurrahim.”
Biraz evrensel bakacaksak eğer, insanın yanlış yerde, yanlış insanlar içinde doğmuş, büyümüş ve yaşıyor olması da bir nevi cehennemdir.
Şekle şemale değil, kalplere bakmayı öğrendiğimizde insan olacağız…
Çocuklarınız küçükken onlara ne anlattığınıza dikkat edin, unutmuyorlar ve büyüdüklerinde sizi fena vuruyorlar çünkü…
Hâlâ kırbaçlanan insanları, ipte salandırılan suçluları, toprağa gömülüp recm edilen kadınları merakla, ilgiyle seyredilebilen halklar var.İnsan, bir başka insanın infazını neden izlemek ister? Bundan neden keyif alır?Görüntüsü insan, davranış biçimi sürü olan toplumları ortaya çıkaran, besleyen, ruhsuz, sorgusuz, acımasız güruhlara döndüren o ‘şey’ ne?
Anlamını bulduğun kadardır yaşam. Ya yer içer çiftleşirsin, ya okur düşünür sorgularsın…
Trafik ışıklarında en önde duran ‘odun’ gerçeği var bir de…
Tam, ‘Yahudi mallarını boykot için önce ellerindeki bilgisayarı kapatmaları gerektiğini anlayabildiler’ diyorum birileri daha pırtlıyor.
Kasabalar küçüktür ama farkındalığı büyüktür. Bu sabah burada ne çok selâ okundu ve bu akşam ne çok havai fişek atılıyor. Garip bir gün!
Yağlı kellepaçalar, işkembeler ölüm oranını artırır, yollar kazalarla kan gölüne döner ve biz sadece hayvanlar kurban oluyor zannederiz…
“Aşk-meşk biter geder, alışkanlık olur,” dedi Hasan Emmi, “Alışkanlık beterdir, 20 gadar daire düşdü mütahhitden aha da şu gecekonduyu terk edip gidemeyom.”
Kalburüstü deniyor. Kalburüstünde kalanların hormonlu, GDO lu olduğu devirdeyiz. Saf ürünler küçük ama hakiki, kalburun altına geçen onlar
Bazı insanlar var, bir siyasi parti, dernek vs. altında bir şekilde kimlik bulmuş… Alın üzerindeki siyasi kılıfı, kocaman bir tın…
Özgüven eksikliği insanı ‘militarist‘ biçimde bir siyasi partide, bir tarikatta veya bir örgütte güç peşinde koşturur hale getiriyor.
Ya halk adamı olacaksın ya düşünce adamı… Halk düşündürmez kabullendirir, düşünce kalıplara sığmaz özgürleştirir.
Uzun cümleler kuran insanları dinlemiyorum. Nasıl her fazla kilo hamallıktan başka bir şey değilse, upuzun cümleler de beyni hantal bir harddiske döndüren kötü-gereksiz yazılımlardır.
Gevezelik, zaman hırsızlığıdır.
Dünya’ denen göksel varlığa sirayet etmiş zararlı bakterileriz…
Dünya dediğiniz şey, podyumda salınan Adriana Lima değil, klozetteki Adriana’dır…
Aşk ile alkol aynı ruhtandır, sevmesini ve içmesini bilen insanda güzelleşir, bilmeyende şeytanlaşır.
Bilinçaltı mükemmeldir, insanı noksan olduğu konularda sürekli uyarır. Mesela Mevlana’dan erdemli sözler paylaşır sürekli…
Kötü günler, güzel günler dokuyan bir tezgahtır, farkında olursanız tabii..
Uzayın uydu çöplüğüne dönmesi gibi beynimiz de şifre çöplüğüne döndü… Hangi site, hangi şifreydi derken toptan delireceğiz bir gün.
KISA HİKAYE: Uzayın derinliklerinde bir gezegene indiler. Gelişmiş canlıların daha az gelişmiş canlıları yediklerini görünce şok oldular.
“Hiç bir balık uçmaya, hiç bir kuş yüzmeye zorlanamaz” diyen eğitim felsefesinden haberiniz var mı acaba milli eğitimciler ha!
‘Dünya‘ denen göksel varlığa sirayet etmiş zararlı bakterileriz…
Fiziği, kimyayı, biyolojiyi sadece iyi not almak için öğrenir genç insanlar. Oysa bir atomun içindeki hareketler ne kadar fantastiktir… Öğretmenler de farkında değildir bu fantastizmin, yoksa formül ezberletmekle uğraşmazlardı… Lisede nefret ederdim fizikten kimyadan, öğretmenler yüzünden. Artık öyle değil, insan bilime âşık olmak için önce müfredattan kurtulmalı…
Aylak Adam Yayıncılık; ‘Varolmanın dayanılmaz ağırlığı – NikolaTesla‘… Oldu mu, Tesla’yla böyle taklit bir isim birlikte yakıştı mı yani!
Düşünmek için okunur, inanmak ya da reddetmek için değil… Bunun farkında olanlar hakiki okuyucudur.
Ya betonlaşıyoruz diye feryat etme, ya da Dubai resimlerini ağzının suyu aka aka paylaşma…
Duraklara, parklara açık kütüphane kurmaktan korkmayın. Kitap bu ülkede çalıp götürülecek son şeydir.
‘Aykırı‘ fikirlerinizden birisini şuracığa yazınca kimsenin umurunda olmadığı bir gün bu ülkede de demokrasiden bahsedilebilir… Namusu bacak arasından alıp beyninize taşıdığınızda da demokrasiyi konuşabilirsiniz. Siyasetçiyi özel hayatıyla değil fikirleriyle değerlendirmeye başladığınızda da ülkede demokrasi çiçekleri açmaya başlar. Beğenmediğiniz siyasiye, politik görüşe ve de fikirlere tepkinizi hakaret ederek değil, sandıkta koyduğunuz gün ülkeye demokrasi gelmiştir. Ve tabii bütün bunları idrak edecek, ettirecek insanların azlığı ülkeye demokrasinin gelmeyeceğini fısıldıyor, kimse duymuyor anlamıyor. Ve de utanmadan herkes bir demokrasi söylemi tutturmuş gidiyor.
Çok az insan sevdim, onlar da insan sevmezdi…
Hepiniz dünyaya ‘mutluluk taşı‘ bulmak için geliyorsunuz, insan yapımı pek çok ağa takıldığınızdan bulamadan gidiyorsunuz.
Kolay gaza gelen, kopyala yapıştırı pek seven, paylaşım tuzaklarına düşüveren dostlar… Sorgularsanız siz olursunuz yoksa herkessiniz.
Biten gün değil, dün adını vereceğimiz henüz taze sanrılar…
Herkes uzman, bi ben cahilim ve neler oluyor diye anlamaya çalışıyorum.
Yaşam dediğimiz her şeyden bir parça nefes; güzellik, çirkinlik, mutluluk, dert, sevgi, nefret… Yargılamayalım sessizce saygı duyalım.
Değer yargılarımız tamamen öğretilenlerden ibaret, öğretenlere de öğretilmişti. Sorgulamazsan zincir kopmaz. Mesela namus, kimileri için bacak arasında, kimileri için beyinde, kimileri için kalpte. Alın işte değer yargısına örnek.Namus kavramını kimden öğrendiysek o tarifin zinciri oluyoruz.
Seyahat edenler ırkçılıktan ve bağnazlıktan kurtulur. Sadece bir ülkeye ait değil, dünyaya ait olduğunu anlar çünkü.
Yaşamı yemek-içmek-çiftleşmekten ibaret zanneden mevcut kollektif bilince tanrısal şefkatler duymak gerek…
Futbol seven birisi için yumak seven kedinin eğlencesi ne kadar basitse, atom seven birisi için de futbol tutkunları aynen öyledir.
Çok sular aktı köprünün altından ama köprü dağ zirvelerinden kopup gelmiş o ilk seli hiç unutmadı…
İnsanlık tarihi, birilerinin halkı korumak bahanesiyle basit güdüleri kullanıp güçlü olmaya giden yolda çektirdikleri acıların tarihidir.
Gücü korumanın tek yolu eğitimsiz ve yoksul bırakmaktır, dünyanın en eski ve geçerli ilmidir bu.
Siyaset ve Twitter, şahane formül… Beyni fazla dopamin salgılayan kocaman adamlar kontrolden bir çıkıyor, tutamıyorsunuz.
Küçücük beyinler kocaman cümleler kurarken, kocaman beyinler bazen küçücük cümleler dahi kurmaktan korkuyor.
Ah’lar yükseldikçe semaya, ölür Zümrüdü-anka kuşu.
Gerçek tüy kadar hafiftir. (alıntı)
Sonuç tek; çürümüş bir beden.
Beden bağımlılığı, madde bağımlılığıdır.
Mutsuzluğum daha çok bilgi, daha fazla idrak istiyor olmamdan…
Tesadüf yoktur sadece evrenin aritmetiği vardır. Tesadüf bedenin dilidir, evrensel aritmetik ise bilincin…
Batı’nın medeniyeti, Doğu’nun mistisizmi, Mezopotamya’nın mirası, G. Amerika’nın kültürü, Kuzeyin soğuğu, Güney’in sıcağı; al sana Türkiye.
Bizim ülkede ekmeğe çikolata karıştırmak gibidir dinle milliyetçilik, tabii ki waffle sevenler her zaman olacak…
İskandinavya’daki kadınlar günü ile Ortadoğu’daki kadınlar günü ‘Shröndiger’in Kedisi’ gibi bişey…
Uzun seyahatin sonunda insan kendi ülkesini ve kendi insanını olduğu gibi sevmeyi öğreniyor, kıza kıza, eğlene eğlene, dertlene dertlene…
Bir siyasi partiye, bir lidere, bir cemaate hayranlık duyup sorgusuz sualsiz biat edenler, olmayan kudretlerinin telafisindedirler.
Arkadaş Osmanlıcı… Aklında sadece ‘halifelik‘ kavramı var. Örneğin V.Murad’ın, Abdülaziz’in, vals bestelediğinden haberi yok… Ya da tam tersi arkadaş Cumhuriyetçi, aklındaki kavram modernlik… Örneğin ilk İmam Hatip’in 1924 de açıldığını bilmiyor. Cehalet ve cehalete pirim veren bu kafalar kutuplaştırıyor, bölüyor bizi. Oysa geçmişten geleceğe kocaman gövdesi olan dev bir ulusuz biz…
İnsanların büyük çoğunluğu çocuk yetiştirmeyi bilmiyor. Çocuk özgür büyümeli; büyüdüğünde seçimlerini özgürce yapabilecek kadar özgür… Anne ve babanın sevgi vermesi yeterli… Evet, sadece sevgi; sevgi, bir çocuğun korunması ve sağlıklı büyümesi için yeterli. Ağacı yaşken eğmeyelim, dimdik yükselsin, güneşi böyle görsün, yağmuru rüzgârı öğrensin, doluya fırtınaya direnmeyi bilsin…
Konuşurken lafı uzatan insanlar vakit hırsızıdır, ötesi yok.
Otoriter, sevgisizse faşisttir; otoriter, sevgiliyse liderdir.
Yaşamın gayesi neden hesap vermek olsun, hesap sorduğun müddetçe anlıyorsun yaşamın ruhunu; yükseliyorsun, erişiyorsun.
Ne zaman yağmur yağsa utanıyorum demiş şair. Yağmur altında yapıldığında utanılacaklar listesi yapsın birisi…
Güzel günler biriktiriyorum, çoğalan kötü günlerde çok arayacağım diye…
Cuma diye sevinmeyin, Pazartesi’ye iki gün kaldı… Pazartesi üzülmeyin Cuma’ya üç gün kalmış olacak. Sorunlar bakış açımızda yani!
Siyasetten başka konu bilmeyen insanları sevmiyorum. Sanattan, çevreden, spordan, seyahatten bihaber olanları itici buluyorum.
Evetlerim hayırlarımdan hep fazla oldu, bana bir hayrı olmadı o başka…
Sende otomobil pahalı, bende direksiyondaki…
Mausu sol elle kullanıp sağ elle yazı yazabiliyor olmamın büyük kolaylık olduğunu an itibariyle bir müşterimden öğrenmiş bulunuyorum. Neden sadece mausu sol elle kullanıyor olduğumu merak ederdim… Küçük bir ilahi dokunuşmuş meğer.
Deprem haritalarına bakın işte; sürekli gaz çıkaran Dünya Ana’nın huzursuz çocuklarıyız hepimiz.
Şu b.ktan hayat da mağaza vitrinindeki tayta benzer, uzun bacaklı mankende muhteşem durur ama sokaktaki hali vahimdir.
Konu twitter oldu mu bugün okuyanı düşündürecek bir şeyler yazabildim mi diye düşünürüm. Ağır bi yük.
Tam olarak bize ait olmayan ne sahte bir hayat sürüyoruz farkında mısınız?
Bir bakmaya doyamadıklarımız vardır bir de doya doya bakamadıklarımız… Diğer baktıklarımız kanıksadıklarımızdır.
Orman insan gibidir, derinlerinde ne olduğunu içine girmeden bilemezsin.
Sosyal medya iyi; kiminin içindeki öküz ortaya çıkar kiminin canavar, içindeki Mevlana’yı çıkaran Frankheshtaynlar da bonustur.
Okullar ne kadar eğitim yuvası! Devlet okulları siyaset devşirmekte, özel okullarsa para.
Her bebek saf ve güzel doğar, büyüdükçe karakteri yüzüne vurmaya başlar. Tipini beğenmeme durumu budur işte.
Şuradan bir avuç doğa, insansız olsun.
Aşk bitince ukde adında bir faça atar ve gider…
Kör ölür badem gözlü olur, yazar ölür altın sözlü olur.
1 liraya taklit çorap al 2 sene giy, sonra racon meselesi yap marka çorap al ikinci yıkamada delinsin. Hayat, hayat değil bildiğin sirk…
İnsanlar üçe ayrılır; çobanlar, sürüler ve bilgeler…
Geçmiş geçmediyse, kucaklaş, yüzleş, hesaplaş ama kaçma… Peşinden gelen karşına aldığından daha fazla üzer.
Cehennemi sordu birisi, Ortadoğu diyemedim!
Eski bir kamyonet alıp, rastgele park etmiş araçlara sürte sürte gitmenin doğuracağı hukuki ve sosyal sorumlulukların muhasebesini yapıyorum.
Ne yoksa kabulümüze evrildik…
Hiç bir siyasi parti yahut kuruma, hiç bir dini-sosyal topluluk yahut cemaate tabii değilim, Bundan daha büyük özgürlük tarifi var mı?
Hepimiz biraz Sami’yiz biraz da Ari… Evet, insan olduğumuzu söyleyip kandırıyorlar, bütün sorun bu. İnsanlar bu gezegenden gideli çok oldu. Geriye yalnızca bedenle uyumsuz ruhlar kaldı. Tabii, ruh primat, beden insan, bize kalan sadece bu… Bir de sopa! Kafesinden çıkmaya çalışırsan kafana inecek, olmayan bir sopa. Herkes sanrıda… Öyle olmasa primat ruhla insan bedeni bir arada olamazdı. İnsanlar ateş arabalarıyla geri dönecekler bir gün…
Beyinler zincirli, kalpler zincirli, zincirin ucu neredeyse ona mahkûm etmişsiniz kendinizi. Özgürlüğün tadından dahi haberiniz yok.
Bir siyasetçi, bir otorite, bir lider nasıl sizden güçlü olabilir ki? Siz daha güçlüsünüz çünkü onlar size muhtaç, neden anlamıyorsunuz! Siz seçensiniz, seçilen değil… Seçen mi güçlüdür seçilen mi? Bunu idrak edin yeter.
Reddetmek en kolay siyaset biçimi… Yüzleşmek en zor erdem biçimi… Halk birincisine daha yatkın tabii…
Bu nasıl bir sınav Ya Rab… Hikmetinden sual olunmaz bilirim ama Ateistlerin icatlarıyla dini yaşamak nasıl bir sınav?
Adam düşmüş, adam perişan, alacaklıları da salmış icrayı üstüne. Yahu nesini alacaksınız canını mı? Silin borcunu, daha iyi sevap mı olur!
Sorunların kaynağı kendi bakış açılarımız… Oysa asıl bakış açısı doğanın hafızasında ve oradan bakmayı bilen çok az.
Bazen düşünüyorum da pek para biriktirememişim ama insan biriktirmeyi başarmışım. Kesinlikle paranın açtığı kapıların daha fazlasını açıyor.
Ispanak gibi berbat bir ottan envaı türlü börek-çörek-yemek yapmayı başarmış insanoğlu elbette dalkavuklardan da milletvekili çıkaracak…
Kabalaşanlar, zekice laf sokma becerisi olmayanlardır. Aşağılık duygusu da kabalaşmanın altında yatan en önemli sebeptir.
Kaybettikleriniz kazançlarınızdır aslında, yerine yenisini koyabilirseniz…
Bir pilotun kapıyı içeriden kilitleyip 150 kişiyle beraber uçağı düşürebileceğini gösterene dek kimse buna ihtimal vermez. Hayat da böyledir.
Düşüncelerine katılmasan da fikir üreten insan değerlidir, düşüncelerine katılıyor olsan da fikrinin doğruluğunu dayatıyorsa tehlikelidir.
İnsanları kutuplaştırdığı, böldüğü, parçaladığı için din-ırk-siyaset ve siyasetçiden tedirginim. Bu dört kavram gönülden olursa kutsaldır.
Mutluluğun nedeni insanın kendi seçimlerindedir.
Herkes haklı, haksız olan diğerleri…
Siyasetin işleyişi değil sonucu önemlidir ve bilen bilmeyen herkes konuşur. Oysa bilim ve sanat konuşturmaz, öğretir.
Gün güzel başlasa n’olacak, dün beynimize çakılı dururken…
Bazıları için geçmiş, bu günkü cezanın adıdır.
Ahiretin nimetleriyle dünyanın nimetleri arasına sıkışıp kalmış insan olmak ne zor! Oysa çözüm basit, akıl…
Dinin ruhsal, bilimin ise zihinsel ihtiyaç olduğunu anlayabilecek siyasetçiler çoğalıp, eğitim bu bilinç seviyesine çıkınca hepsi düzelecek.
Bir susarak çok şey anlatanları severim bir de konuşarak susturanları…
Karşındakinin kalbi kırılmasın diye salağa yatılır ya, ben işi eğlenceye döktüm artık, ‘bu salak ne demek istedi,’ diye düşünür oldular.
Doğduğun günle öldüğün gün aynıdır çünkü öbür tarafta zaman yok.
Dünya dediğiniz şey, podyumda salınan Adriana Lima değil, klozettekidir…
Beynimde bir Andromeda, Samanyolu’ndan ayrı dönen… Ruhumda bir Tiamat, Dünya vaktinden önce ölen.
“Kaderleri kim yazar Ariston?” “Kaderleri bilmem ama kısmetleri bizzat insanoğlu kendi yazar Selahattin.”
En güzel hayvan hikayeleri et yemeyen yazarların kaleminden çıkar, diğerleri biraz pastırma biraz da köftedir.
Yeşil ışık 10 sn. yanar, ön öndeki ışığın dibine kadar girdiğinden 5 sn sonra haberi olur. #sonuç Trene bakanlar daima en önde durur.
Ürkütücü bir gerçek: kahraman da yok hain de, ya da her ikisi de var ama ikisi de birbiriyle aynı. 2 sene evvel hapiste olanlar bir tarafın kahramanıydı şimdi hapiste olanlarsa haindi, şimdi hapiste olanlar bir başka kesim kahramanı oldu. Demek ki kahramanı ve haini ideolojiler belirliyor. Aslında kahraman da yok hain da… Yalnızca insanlık denen bir erdem var o da ideolojilere yenik düşmüş, olayın özü bu.
Fetih ile işgalin, kahraman ile hainin eş olduğunu, sadece tarafa göre ad aldığını anlayamazsın! #insanlarüçeayrılırçobanlarsürülervebilgeler
Tam, ‘Yahudi mallarını boykot için önce ellerindeki bilgisayarı kapatmaları gerektiğini anlayabildiler’ diyorum birileri daha pırtlıyor.
Türkleri kapılarında perişan eden Avrupa ülkelerine gitmem diyordum fakat konu fuar olunca Almanya vizesi almam gerekti. İst. İdata’daydım dün. Haliyle vize kuyruğu kalabalık, bana da gözlem yapmak düştü… Huzursuz bir şekilde Avrupa’ya hak verir gibi oldum, üzücü ama benim gibi bu vize işini gurur yapmış insanı sorgulatacak görüntüler vardı. Konu asla fiziki görüntü değil, insan vize başvurusu yaparken evindeki, tarlasındaki gibi giyinip gelmez değil mi? Yurtdışına da mı böyle? Konu sosyal statü hiç değil; özensizlik, pespayelik… Senin için ‘Türk’ dedikleri zaman geride 70 küsur milyon insanı da manipüle edeceksin. Yine derim ki dünyada muhteşem ülkeler varken ve çoğu da vize istemiyorken benim açımdan Avrupa’ya gitmek peşin yorgunluk.
Kasabalar küçüktür ama farkındalığı büyüktür. Bu sabah burada ne çok selâ okundu ve bu akşam ne çok havai fişek atılıyor. Garip bir gün!
Yağlı kellepaçalar, işkembeler ölüm oranını artırır, yollar kazalarla kan gölüne döner ve biz bu bayramlarda sadece hayvanların kurban gittiğini zannederiz…
Laf soktu dedirtmeyeceksin, lafı dübelledi dedirteceksin ki, iki dakika sonra çıkarıp atılmayacağını bilecekler…
Bilge kimdir diye sordum ustama; daldaki kuş, dağdaki kurttur dedi, çünkü onlara kimse öğretmez…
Tapınma duygusuyla eğitim seviyesi ters orantılı, bilgili insan gücü dışarıda aramaz bizzat kendinde olduğunu bilir.
Umutsuz insanların çokluğu yaşam puanını aşağı çektiği için çok mutlu olmayanlar sınıfındakiler hayattan iyi dereceyle mezun olmuş sayılacak
Hayata 360 derece bakmak zor tabii, bilgi ister, tecrübe ister, derin bakış ister ve tabii zekâ ister…
Nasıl her fazla kilo hamallıktan başka bir şey değilse, upuzun cümleler de beyni hantal bir harddiske döndüren kötü-gereksiz yazılımlardır.
Yaşam dediğimiz de mağaza vitrinindeki tayta benzer, uzun bacaklı mankende muhteşem durur ama sokaktaki hali vahimdir.
Sosyal medya iyi; kiminin içindeki öküz ortaya çıkar kiminin canavar, içindeki Mevlana’yı çıkaran Frankheshtaynlar da bonustur. Ruh sağlığımın bozulduğunu anladığımda her kesimden nefret kusucuları sosyal medyamdan temizliyorum, ilaç oluyor, iyi geliyor. Ne var ki bu ruh sağlığı bozuk nefretçiler sürü gibi, kısa sürede yenileri gelmiş, anlamıyorum bile… Geleceğim nokta bu; “Şuradan bir avuç doğa, insansız olsun.”
“Gördün müüü, gördün mü…” diye başımı şişiren havuzbaşı eğlenceleri, geri gelin artık, razıyım sizden, affedin, söz bir daha şikayet yok. #turizmbittiğinde
Aşk ile alkol aynı ruhtandır, sevmesini ve içmesini bilen insanda güzelleşir, bilmeyende şeytanlaşır.
Bilinçaltı mükemmeldir, insanı noksan olduğu konularda sürekli uyarır. Mesela Mevlana’dan erdemli sözler paylaşır sürekli…
Bir partiyi, bir cemaati, bir sosyal yapıyı kılavuz edinmeyin, onlar güç savaşçısı, filler tepinirken ezilen çimenlerdir, daha ne diyeyim. Siyasetle kalben ilgilenin, dini Kuran’la öğrenin, sosyal yapınızı ruhunuzla kurun; güç sizin içinizde, bir başkasında değil bunu unutmayın. Gücü siyasette, cemaatte ve örgütlerde arayanlar görece zayıf insanlardır, bütün sosyal bilimciler bunda hemfikirdir.
Eskiden ‘aynasız‘ derlerdi, ayna yüreklerindeymiş, nerede bir polis görsem sarılmak geliyor içimden. #BaşımızSağolsun
Ülkeler satranç tahtasıdır, yapılacak en kolay hamle, din ve ırk taşlarını kullanmaktır. Bu iki taşı ehil eller karşılamazsa oyun biter. Ülkemizi dış güçlerin satranç tahtası yapmasına izin vermeyeceğiz… Çünkü kendi kaderini kendi yazacak kadar köklü ve asil bir geçmişin hayranlık uyandıran mirasını taşıyor Anadolu’m.
Dünyada en zor alınan nefes, özgürlüğün gittiğini anladığın o ilk esaret nefesidir. (Domuz Kasabı)
Nuri erkek, Nuriye ve Huriye kadın adı mantığından yola çıkınca, ya cennete gidecekleri Nuri gibi Huriler bekliyorsa!
Sofradaki az pişmiş kanlı biftek bir vegan için iğrenç görüntüyken sipariş eden için iştah açıcı muhteşem lezzettir. Gerçek ne kadar izafi!
Kanunlar bireylerin sosyal özgürlükleri üzerine kılıç gibi iner, anarşizm böyle doğar fakat yerine konabilecek daha iyi seçenek de yoktur.