İlerleyen teknolojinin yaşamla ilgili ihtiyaçları çoğaltmasıyla beraber gelir-gider dengesi süratle bozulmakta olduğundan özellikle serbest çalışan esnaf, tüccar ve diğer serbest meslek grupları sürekli ekonomik krizle boğuşmakta… İcralar, bankalar hatta Tedaş, Vergi Daireleri gibi bir sürü devlet kurumu vatandaşın ensesinde satır olmuş beklemekte…

Gazetelerde borçtan dolayı intihar etmiş vatandaş haberleriyle çok sık karşılaşılır oldu. Cinnet getirip karısını çocuğunu doğrayanlar da var arada… Gazetelere düşmeyen ama çevremizde bolca tanık olduğumuz dağılan aileler, ruh hali bozulmuş çocuklar hep ekonomik krizin eseri…

Şimdi burada sorulması gereken en önemli soru şu; Devlet nerede?

“Kardeşim devlet senin cüzdanından da mı sorumlu?” diyecek insanlar olabilir.

Devlet vatandaş için vardır ve en asli görevi temsil ettiği halkın huzur, barış içerisinde sağlıklı yaşamasını tesis etmektir… En önemlisi temel ihtiyaçlarını kolayca sağlayacağı sosyo-ekonomik ortamları sağlamaktır.

Yapılan araştırmalar insanların en fazla temel ihtiyaçlarını sağlamak için  ekonomiye dayalı suçlar işlediğini göstermektedir. Nedir bunlar? Evrakta sahtecilikten tutun, elektrik hırsızlığından, dolandırıcılığa, hırsızlığa kadar hepsi ekonomi kaynaklı suçlardır.

Temel ihtiyaçlar olan eğitim, elektrik, su, barınma gibi giderlerini karşılandığı sosyalizm türünden bir sistemin başarılı olamayacağını biliyoruz ve bu nedenle mevcut dünya düzeninde devletten bu tarz destekler beklemeyelim, tamam… Ama devletin de duyarlı olması ve tedbir alması gerektiği bir kaç unsur var…

Şimdi yaşamı zorlaştıran, insanları bunalıma sevk eden, aileleri dağıtan, ekonomik suç kaynaklı suçlara örnekler vereceğim ve ne demek istediğim anlaşılacak…

*İcra Daireleri: Ne yazık ki İcra-Avukat-Kanun üçgeninde her borçlu dolandırıcıdır zihniyeti hâkimdir. Oysa gerçek dolandırıcılar hiç bir zaman gaflete düşüp icralık olmazlar. İcralık olanlar dürüstçe çekini-senedini-sözleşmesini imzalayan normal vatandaştır. Yıllarca borçlu insanların evleri, işyerleri icra dairelerince talan edildi. Dünyada böyle bir uygulama yokken zulümün en kötüsü Türkiye’de uygulanmaya devam etti. Bir tek evlerin işyerlerinin talanı değil insanların elinden ödeme taahhütleri alındı ve ödeyemedikleri için hapis cezalarına çarptırıldılar. Kaç kişi Tahhüdü İhlal Hapsi nedeniyle hapisanelerde sürünüyor bilen var mı, ya dile getiren? Duyarsızlık iliklerimize kadar işlemiş. Bu yüzden olacak, sorumluluk sahibi olan hiç kimse, işyerinin eşyaları alındığında yahut borçlu hapse tıkıldığında bu borç nasıl ödenecek diye sormadı… Devlet sormadı işin aslı. Sormadığı gibi zulüm katlanarak devam etti. Şimdi yeni bir yasadan bahsediliyor, İcra İflas Yasası değişiyor ve bazı tedbirler alınıyormuş. Elbette buna da şükür demek lazım ancak on binlerce insan ruh sağlığını yitirdikten sonra tedbir alınmış neye yarar? Bu travmanın etkileri daha onlarca yıl sürmeyecek mi? İcra-Avukat işbirliğinin dağıttığı aileler ve işyerleri kaç yılda kendini toparlayacak? Devletin geç kalmadan tedbir alması gerekmez miydi?

*Elektrik, su ve doğalgaz kurumları: Günümüzde her ailenin ihtiyacıdır bu üçü. Telefonsuz olur, arabasız da olur ama bunlarsız olmaz. Özellikle elektriksiz bir yaşamın hiç bir şekilde sürdürülemeyeceğini herkes bilir. Ekonomik krizle beraber ödenmeyen faturalar elektrik-su kesintilerini çoğalttı. Düşünün evinizde hastanız var ya da çocuğunuz ders çalışacak fakat bir faturayı ödeyemediniz diye elektrik pat kesilecek. Yapabileceğiniz tek şey var mührü kırarak elektriği açmak! Saat çalışmaya ve kullanılan sarfiyatı yazmaya devam edecek asla kaçak değil. Hayır öyle olmuyor görevli geliyor ve kaçak elektrikten tutanak tutuyor. Sonra savcılık sonra mahkemeler en sonunda hapis cezalarıyla karşı karşıya geliyorsun. Açıklama yapmaktan, ifade vermekten usanıyorsun, insanlığından usanıyorsun daha doğrusu. Devlet vatandaşının temel ihtiyaçlarını karşılayamıyorsa o devlet neden vardır? Hadi diyelim bu karmaşık ve teferruatlı bir sistem kurulmasını gerektirir ve devletin sağlıklı bir çözüm bulması için zamana ihtiyaç var. Peki devlet faturasını ödeyemeyen her vatandaşını neden potansiyel kaçakçı olarak görür? Mahkemeler neden esneklikten uzak,  ‘tamam, suç işlenmiştir, cezası şudur’ kalıbıyla hareket ederek cezaları giyotin gibi indirir boyunlara? Devlet işin kolayını bulmuş; at hapse!

Herkes bilmeli ki kimse isteyerek borçlu olmaz ve borçlu gerçekten dolandırıcılığı kendisine iş edinmemişse en az alacaklı kadar bu borcun ödenmesini ve huzura ermeyi bekler. İnsan isteyerek mi hastalanır? Elbette hayır, borç ta öyle işte.

Devlet adil ve hoşgörülü olmak zorundadır ve yasaları buna göre hazırlamalıdır. İnsanları kolayca hapse atarak adalet dağıttığını zannetmek zulümlerin en büyüğüdür ve inançlı insanlar bilir,  günahtır. Ne yazık ki paranın bir deccal gibi ağlarını ördüğü, dostluğu kardeşliği bitirdiği günümüzde devlet de bu ağın tam içindedir ve devletin işleyişinde para tek ölçü haline gelmiştir. Paralı vatandaş itibarlıdır, borçlu aşağılıktır… Bu zihniyet para kazanmanın her yolunun mubah olduğunu sokmuştur insanların beyinlerine. Acımasız ve insanlıktan uzak ticaret, hayatın tek gerçeği olmuş, iyi insanlar bu çarkın içerisinde ezilir hale gelmiştir. Sonuçta insanlık paranın esiri olmuştur.

Çözüm mü? Önce devlet, dolayısıyla devlet erkânı hatta yasa yapıcılar borcun yegâne sorumlusunun vatandaşın bizzat kendisi olduğu gafletinden kurtulmalıdır. Ülke ve dünya politikalarının vatandaşa olan ekonomik etkilerini anlamak ve zor duruma düşmüş her vatandaşın bir şekilde bu politikalarla alakalı olduğunu anlayarak çözüm üretmek zorundadırlar. Yoksa en büyük zulümkar, devletin bizzat kendi kurumları olacak ve sorumlu olan herkes bu adaletsizliğin ve kokuşmuşluğun çarkları arasında bir gün kutsal adaletin gazabına uğrayacaklardır.

Türkiye Cumhuriyeti bünyesinde ‘DEVLET’ tarifini yapabilip, sindirmiş insanların çoğaldığı günlerin çok uzak olmamasını dilemekten başka şimdilik yapacak bir şey yok…  Sloganımız şu olsun: “VATANDAŞINA GÜVENEN DEVLET, DEVLETİNE GÖNÜL RAHATLIĞIYLA SIĞINMIŞ VATANDAŞ,”